Dersim’in hem etnik kimliğine hem de inanç kimliğine dair farklı ve birbirlerine zıt kuramlar mevcut. Etnik kimliğe dair tartışmalar Zaza ya da Kürt olmaları arasındaki iki anlayışta ele alınırken; inanç olarak da İslam temelinde ya da ondan bağımsız bir Alevilik ikilemi söz konusu. Ancak ben bu tartışmalara değinmeden bu makalede Dersim’deki inanç kimliğini ve pratiklerini aktarmak istiyorum.
Kendimi, ateist olarak tanımlıyorum. Ateist olmam orta okulda zorunlu din dersi aldıktan sonra bilinçli bir tercih olarak gelişti. Okulda din dersi genelde boş geçerdi, ancak bir gün gerçek bir din öğretmeni geldi. Ve bize anlamadığımız Arapça duaları ezberletip okuttu ve sınıfta bir öğrenciyi masaya çıkarıp doğru namaz nasıl kılınır diye direktifler vererek namaz kıldırdı. Namaz ve Arapça dualar Dersim’e Marslılar kadar yabancıdır. Günlük yaşamda olmayan pratikler, egemen kimlik olan İslam, okullarda bu şekilde dayatılmakta.
Din, insanları korkularla itaatleştiren pasifleştiren bir dünya. İlkokuldaki bir çocuğa verilen din dersinin fonksiyonu, çocuğun korku ile iktidara biat etmesi içindir. Bunu yaparsan cehenneme gidersin kor ateşlerde yanarsın, sıklıkla duyduğum aforizmadır. İşte, ateist olmam dışarıdan dayatılan ve korkuyla beslenen Sünni İslam kimliğini reddetmemle başladı. Daha sonraları, insanların çok Tanrılı dinlerden tek Tanrılı dinlere dek yaşadıkları dönemin koşullarında ve o dönemin bilinç düzeyinde yansımalar yarattığını fark ettim. Üniversiteyken bir kilisede baba-oğul ikileminde Tanrının ve Hristiyanlığın erk yanını ve toplumdaki ataerkillikle paralelliğini tartışırken, papaz şeytanın düşünceleri bunlar deyince, şeytanla aram haşır neşir oldu o günden beri.
Dini inançsal açıdan reddediyorum ama tarih ve sosyolojik okuma açısından çok ilgi çekici bir alan olarak değerlendiriyorum.
Dersim Aleviliğini ise dinden öte daha çok bir yasam biçimi olarak ele alıyorum. Din olmaması onun belki tanınmamasından, bir kutsal kitabının olmamasından kaynaklı olabilir ve çok sistematik norm-pratikleri öne sürmemesinden, dayatmacı değil bireylere daha fazla özgür alan bırakmasından gelebilir.
Bence, Dersim Aleviliğinin İslam kategorisinin içinde yer almaması onun tek tanrılı din motiflerinin dışında totem kültürle eşleşen davranış ve inanç biçimlerinin olmasındandır. Bunları gözlemlediğim birkaç örnekle aktarmak istiyorum. Bu gözlemlerim daha çok Dersimli kadınlar üzerinden. Çünkü Kırmanç dili, Alevi inancı ve pratikleri esasta kadınlar üzerinden gitmekte. Bunun sebebinin özellikle 80’li yıllara kadar olan kuşakların cinsiyete dayalı sosyal rol ayrımından kaynaklı olduğunu düşünmekteyim. Yani erkekler, iş ve askerlik koşullarından ötürü sistemle daha entegre yaşamışlardır. Kadınlar ise daha çok evde bir rol üstlenmiş ve ev içinde ana-dil Kırmanç kelimenin öz anlamıyla ana üzerinden gitmiş ve inanç da kadının alanı olmuştur. Örneğin bizim ailede Kırmanç konuşanlar annem ve ninelerimdi, bu Dersim’de birçok aile için tipiktir. Yani Dersim’de Alevilik ve Kırmanç dili kadınlar açısından ele alınmalıdır. Ben de burada annemin birkaç pratiğini aktaracağım.
Annem her sabah güneşi selamlar. Her sabah güneşe karşı durup dua eder ve güneş ışınlarının değdiği duvarı öperdi. Duasında “ya tijiya homete, rosta hu ma sera kem meke” (ey kutsal güneş ışınları üzerimizden eksik etme) der.
Güneşin yansıra su ve ateşin Dersim Alevilerinde yeri önemlidir. Annem, ekmek yapmak için ateş yaktığında hep dua ederdi, ekmek yaptıktan sonra ateşi suyla söndürmezdi.
Bize banyo yaptırırken bir tas suya dua edip onu başımızdan aşağı dua eşliğinde yavaş yavaş dökerdi. Kötü rüya gördüğümde kendisine anlatmamı istemezdi, beni mutfağa götürür suyu açardı ve suya anlat deyip beni ve suyu yalnız bırakıp giderdi. Bir kere kötü tartışmıştık bana kızmıştı, bir tas su ile ellerini yıkayıp artık sende hakkım yok, demişti.
Bir de annem reenkarnasyona inanırdı. Kedileri, kuşları hep beslerdi. Onlarda başka insanların ruhları olduğunu söylerdi. Kendi ruhunun ise kuşlarda olmasını isterdi.
…
Annemi çok seviyorum ve çok özlüyorum.