Korkusuzca yazan kim kaldı,
korkusuzca konuşan,
kalemi ve dili bir olan,
düşüncesi ve dili bir olan?
Cebinde kırık kalem taşıyan bir öğrenci,
ve iki kelimeden sonra mürekkebi tükenen bir gazeteci,
kurşun kalem ile yazdığını silip duran bir yazar
yolun aydın olsun
kalemin korkusuz olsun!
Basın ve yayın sektöründe çalışan gazeteciler, muhabirler, sunucular, kitleye seslenen yazarlar, şairler, sinemacılar, tiyatrocular (…) sen, ben toplumun tüm bireyleri hangi düşünceden olursak olalım, hepimizi buluşturan en önemli değer yargısı düşünce özgürlüğüdür.
Tek dilden konuşan ve aynılaştırılan toplum içinde farklı düşünebilmek büyük bir kabiliyettir. İnsan, sosyal bir varlık olarak bir gruba dahil olma ve o grup tarafından tanınma ihtiyacından ötürü konform davranış göstermeye eğilimlidir, yani grubun genel söylemi ile çelişmeyen düşünüş ve davranış biçimleri geliştirir.
Birçok sosyal deney, bireylerin içerisinde yer aldığı grubun etkisiyle kendi düşüncesine ters düşen söylemde bulunduğunu, hatta bu yönlü eylemde bulunabildiğini göstermiştir, bu grubun bireylerinin herhangi bir bağı olmaksızın sadece sosyal deney için tesadüfen yan yana gelmiş olması dahi önemsiz bir etkendir. Gerçek yasamda ise gruplar tesadüfü değildir. Bireyler, tercihi olarak kendisiyle aynı düşünen kişilerle sosyal ağ içerisinde olurlar. Ancak tercihi sosyal ilişkilerin dışında kalan okul, iş gibi kamusal alanlarda farklı düşünen insanlarla buluşmak kaçınılmazdır. Aynılıkların içinde dahi farklılıklar söz konusudur. Farklı düşünmek insana özgü, günlük ve bir o kadar da basit bir şeyken, bundan korkmanın tek açıklaması ya cehalettir ya da iktidardır. Kendine odaklanmış, başka doğrulardan ve gerçekliklerden habersiz yaşayan cehalet içindeki bir insan veya grup farklılığı yadsır ta ki onunla etkileşime geçene dek. Bu etkileşim değişime doğru bir fırsattır. Ancak iktidarın gölgesinde yeşeren cehalet bu fırsatı ayaklar altına alır.
Kamusal alanda farklı düşünen insanların sistematik olarak takip edilmesi, mesleklerinden men edilmeleri, özgürlüklerinden alıkonulmaları gibi zorbalıkların yansıra, kurumsal ve sosyal alanda istendik cevaplar bekleyen gözlerin bireye doğrultulması neticesinde bireyler dıştan herhangi bir dayatmayı beklemeksizin, kendilerini içten bir dayatmaya, oto sansüre uğratmaktadırlar. Oto sansür arttıkça, aynılığı pekiştiren ve farklı düşünenleri görünmez kılan bir kısır döngü halini alır. Toplumdaki sisli perdeyi aralayacak, sansürü kaldıracak olan esas şey, bireyin içindeki oto sansürü yıkmasıyla mümkün olacaktır, korkusuzca düşünce özgürlüğünü kullanması ve savunması ile.