Her dilden yükselen ağıtlar yankılanıyor semada.

 

Ölümler, cenazeler, geride kalan çocuklar, eşler, analar, babalar…

 

Sonrasında ailelerden yükselen sesler ‘Vatan Sağ Olsun’ diyenler, ‘Yeter artık akan kan dursun diyenler’, ölümleri kışkırtanlar, barışı talep edenler.

 

Bir de siyasal konjektörün durumuna göre açıklama yapan siyasal Erk’in temsilcileri. Komutanlar, Valiler, Kaymakamlar, Milletvekilleri, Bakanlar, Başbakan, Cumhurbaşkanı…

 

Açıklamayı yapan değişse de yapılan açıklamalar üç aşağı beş yukarı hep aynı minvalde. ‘Terörün sonu gelecek’, ‘ülke üç beş eşkıyaya bırakılmaz’, ‘akan kanın hesabını soracağız’…

 

Düzenlenen askeri törenler ağlayan anneler, eşler, çocuklar…

 

Sonrası haber bültenlerinin işi.

 

Yaşanan süreç daha da ağırlaştırılır: ‘Terhisine az kalmıştı, yeni evlenmişti, çocuğunu kucağına alamadan öldürüldü…’

 

Bir de gizlenen gerçeklik vardır bu kadar olay içerisinde. Ya görülür, ya da görüldüğü halde işlerine gelmediğinden gösterilmez bir gerçeklik…

 

Cenazelerin çıktığı evler hep yoksul insanların, emekçilerin yaşadığı yerlerdir. Hayatın zorluğu ve acımazlığı savaş ortamında da emekçi, yoksul insanlara fatura kesmektedir.

 

Bunlar ülkemizin son 32 yılında değişmeyen gerçekler olarak yaşanmaya devam ediyor. Barışın geleceği günlerin özlemi ile.

 

Fakat son dönemlerde ülkemizi yöneten siyasal Erk yaşanan ölümler sonrası sürece dair farklı bir üslup ile yaklaşmaya başladı. Bir moda yaratıldı sanki.

 

Ağustos ayında AKP Genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik ‘Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclisi toplamayız’ diyerek buna öncülük etti.

 

Birkaç gün önce Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ölümler gündemimizi belirlemeyecek, bildiğimiz yoldan geri dönmeyeceğiz’ açıklaması yaptı.

 

Peşinden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Afyonkarahisar'da mühimmat deposunda meydana gelen patlamada ölen 25 askerden biri olan Mehmet Emin Çuğun'un ailesini ziyaret etti. Şahin gazetecilere yaptığı açıklamada, "Şehitlik de, gazilik de nasip işidir. Şehidimizin ailesine sabırlar diliyorum" dedi.

 

‘Birkaç Mehmet için Meclisi toplamayan’, ülkede yaşanan savaş ortamında ölen Türk - Kürt yoksul emekçileri için ‘gündemini değiştirmeyi düşünmeyen’, ölümleri ‘nasip ve kısmete’ bağlayan bu ülke Erk’ine şimdi buradan sormak gerekiyor; Suriye’de ne işimiz var?

 

Acaba Suriye’de gençler ölmüyor mu? Ölenler genç ve yoksul halk değil mi?

 

Türkiye halklarının kardeş Suriye halkı ile bir sorunu yok.

 

Barış için, ölümlerin son bulması için Meclis de açılır, gündem de değiştirilir. Sizlerin görevi bu halka hizmet etmek. Hizmetin en anlamlısı da bir an önce ülkemizde ve sınır komşularımızda barışın temini için harcanacak samimi çabalar. Ölümleri nasip, kısmet işi olarak görmek savaş tamtamcılığı yapmak ile aynıdır.

 

Savaşa karşı barışı ve kardeşliği savunalım…