MANCHESTER
Old Trafford, geçen yüzyılın başında İngiliz işçilerinin kurduğu Manchester United’in asırlık futbol mabedi uğulduyor.
Ama nasıl bir uğultu.
Altında kalabilirsin, ezilebilirsin. 76 bin taraftar hep bir ağızdan takımlarını destekliyor.
Takımlar tünelin ucunda gözüktü.
Sir Alex Ferguson...
Kendinden gayet emin adımlarla kulübeye doğru yürüyor, tabii ağzında maç boyunca cak cak çiğneyeceği pabuç kadar sakızıyla...
Old Trafford’a erken geldim.
Manchester United’in, İngiliz futbolunun efsanesi Bobby Charlton’ın düşler sahnesi diye tarif ettiği Old Trafford’ın bir köşesinde, kutsal üçlü diye anılan George Best-Denis Law-Bobby Charlton’ın heykelleri.
Ve Sir Matt Busby anıtı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası takımın başına geçip ilk kupaları kazandıran bir başka efsane futbol adamı...
Busby’yi seyrederken o uçak kazasını hatırlıyorum.
Çocuktum.
1958 yılı olmalı.
Gazeteler birinci sayfalarından koca koca fotoğraflarla büyük haber olarak vermişti. Münih’te karlı bir kış günü, o feci uçak kazasında Manchester United’in sekiz oyuncusu ölmüştü. Ama kazadan sağ olarak kurtulan Matt Busby, gençlerden kurduğu yeni takımıyla bir kaç yıl sonra yine kupa kaldıracaktı.
Galatasaray İstanbul’dan her zamanki gibi “Biz zoru severiz!”, “Kükre be aslan!” manşetleriyle uğurlandı.
Ama kulis farklıydı.
Fark yiyebiliriz havası...
Bir gece önce Manchester United’in Başkanı, bizimkilere verdiği yemekte kendini tutamamış, “Bu yıl Avrupa’da bu kupayı kimseye vermeyiz. Üzülmeyin, kırılmayın ama size fark atabiliriz” deyince bizim yöneticilerin canı fena halde sıkılmış. Bu üslubu İngiliz centilmenliğine yakıştıramamış bizim başkan...
Manchester United’lı oyuncular yeşil sahaya yayılıyorlar. Halleri biraz sinirime dokunuyor.
Bu ne kasıntı, kibir.
Bizimkileri küçümsüyorlar sanki...
Hele o büyük golcüleri, trikosunun yakasını kaldırmış, tavus kuşu gibi kabara kabara yürüyor.
Basın tribünündeyim. Bağıramıyorum. Ama içim içimi yiyor.
O her zamanki duygu heyecanla birlikte yükseliyor içimde.
Tarih yazmak!
Neden olmasın ki, kaç kez yazdık.
Haydi bastır Cimbom!
Ama düdükle birlikte bastıran biz değil Manchester United. Sağlı sollu öyle geliyorlar ki. Bizim kale tam anlamıyla abluka altında.
Derken ilk golü yiyiyoruz. Bir kaç dakika sonra bir daha...
Aman Allahım!
14 dakikada 2-0. Tarih yazmaktan tarihi hezimete doğru mu yoksa?..
Eziliyoruz.
Şu yeşil sahanın ortasında bir çukur açılsa da içine girip kaybolsam hissi...
Hadi çocuklar, bastırın.
Artık kaybedecek bir şeyiniz kalmadı. Ya tarihi bir fark yiyeceksiniz ya da bu maçı çevireceksiniz, koparacaksınız.
Futbol böyledir.
Bazen mucizelere bel bağlamaktan başka çaresi yoktur.
Ve futbol her sonuca açık olduğu için de ‘güzel oyun’dur.
İşte gelmeye başladık.
O ne müthiş bir sağ vole! Top ampul gibi tam doksana takılıyor.
Derken bir gol daha, 2-2.
Çıldırmak üzereyiz.
Olmaz böyle şey. Manchester United şaşkın, felç oldular. Sir Alex Ferguson’ın o pembe yanakları biraz daha kızarmış durumda. Sakızı öylesine cakcaklamaya başladık ki...
Ve bir gol daha, 2-3...
Olacak şey değil.
Delirmiş durumdayız.
* * *
Hayal mi görüyorsun?
Hayır.
Manchester United’le devler ligi maçı yarın akşam değil mi?
Evet.
Eeh o zaman, neyi anlatıyorsun?
20 Ekim 1993’deki maçı.
Yazdıklarımın hepsi aynıyla vaki. Manchester’a gelmeden dvd’sini seyrettim. Seyrederken de Ayşe’ye yakalandım ve yine benim deli olduğuma hükmetti.
Dvd’nin yapımcısı Ünal Aysal’dı, sunan da Mehmet Ali Birand.
1993’deki Başkanımız Alp Yalman ve yöneticilerimiz Mehmet Cansun’la Adnan Polat Mehmet Ali’ye o maçta yaşadıkları duygu fırtınalarını anlatıyorlar.
Maçı 2-0’dan 3-2’ye getiren iki futbolcumuz, Arif’le Kubilay’ın bu iş bitti derken attıkları gollerle takımlarını Old Trafford’da nasıl dirilttiklerini kendi ağızlarından dinlerken, bir futbolsever olarak, elbette bir Galatasaray’lı olarak nasıl keyiflendiğimi itiraf etmeliyim.
Old Trafford’da yarın gece de neden tarih yazmayalım ki?.. Unutmayın, 2000 ruhu kapımızı yeniden çalmış durumda!