Sevag bir önceki mektubumdan beri, epeydir sana yazmaya cesaret edemiyorum. Birçok kez denedim ama sana yüzüm yok ki, ne yazayım? O tarihten bu yana yüzümüzü güldüren çok az şey oldu. Buna karşın kalbimizi dağlayan o kadar çok şey oldu ki bilemezsin dostum.

Nisan ayı çok yağmurlu geçiyor Sevag.  Bereket mi, gözyaşı mı bunu bilemem.  Derin yaraların sızladığı bir ay olmaya devam ediyor bizler için. Kangrenleşen acılara deva bulmaya çalışılmadıkça, acılar daha artarak devam edecek gözüküyor.

Neyse biraz güzel şeylerden bahsedeyim sana. Ailenin ve sevenlerinin sayesinde doğum gününde açılan ‘Eksik’ adlı sergide senin emeklerinle oluşan seramik işi eserler sergilendi. Bir itiraf kardeşim, ben gitmeye cesaret edemedim. Ailenin o eserlerde seni arayışına yüreğim dayanamadı. Lütfen beni mazur gör. Ama ne çare, gideceğim de...

Sana güzel bir haber daha vermek istiyorum. İlk yazdığım mektuptan bu yana, toplumda sana yapılan haksızlığa tepki veren kitle çoğaldı. Basın açıklamaları yapıldı, duyarlı dostlar tepkilerini sundu. Hrant Ağpariğin cenazesinde seni de andık. Eminim kalabalığın sesi sizlere kadar ulaşmıştır. Hissiyatım şu ki sizlere hukuki ve vicdani haksızlıklar devam ederken buna tepki verenlerin sayısı artacak. Sizin de ruhunuz daha da aydınlanacak...

Mahkemelere gelince, işte bundan sonrasını sana yazmamamın sebebi. Yüzüm yok be Sevag. Ne diyebilirim ki sana, hak yolunu buluyor mu dememi istiyorsun. Bulmuyor kardeşim bulmuyor. Bulmaması bulunmayacağı anlamına asla gelmeyecek, bunu da bilesiniz. En başta ailenin ve senin ailenin bir parçasıymış gibi hareket eden duyarlı dostların iç huzuru yerine gelmeden. Bu ülkedeki demokrasi şehitlerinden kabul edilip gerçekler ortaya çıkmadan yağmur asla dinmeyecek. Haksızlıklar sonrası umudumuz kırılıp belki de vazgeçeceğimiz sanılsa da asla olmayacak, buna emin ol kardeşim...

Bu Nisan ayındaki paskalya da yavan geçti Sevag. Emin ol evimizde çörek bile yapmadık. Paskalya bir bayram olma ötesinde hafızamızda korku günü haline geldi. Senin başına gelenlerden sonra korkuyoruz Sevag. Anlayacağın Paskalya olduğu hafta sonu da bizler için yağmurlu geçti...

Bu hafta hava, sanırım dünyanın birçok yerinde gök gürültülü yağmurlu geçiyor. Ülkemizde eşi benzeri olmayan fırtınalar kopuyor tıpkı bizlerin yüreği gibi. Diyeceksin ki Murad ağparik, Ermeni toplumu için neredeyse 100 yıla yakın bir süredir Nisan yağmurlu geçiyor. Haklısın, haklısın da, Nisan'a bir acı da sen eklendin be güzel kardeşim. İşin en kötüsü yaşadığımız süreçte ne yazık ki son olmayabilirsin de...

Mamanın ve ablanın mektuplarından eminim ki ailenle ilgili haberler alıyorsundur. Ben biraz dışardan iki üç cümle yazmak istiyorum. Ailenin gerçeği bulma çabası ve azmi devam ediyor. Çocuklarını yitirmiş diğer aileler gibi kanın durması çağrısında bulunuyorlar her platformda. Yüksek sesle duyurmaya devam edecekler eminim ki, duruşları böyle. Yaşamlarındaki amaç bana göre senin ölümünden sonra, farklı bir anlam kazandı. 

Bu hafta senin aramızdan alındığın gün, yani bu topraklardan koparılan nice gonca güller gibi. İnsanlığın gereğini yapan tüm dostlarla senin için beraber yürüyeceğiz. Adalet istediğimizi haykıracağız, insan olmayı kendine düstur eden dostlarımızla.

Vicdanı olan birileri eminim bu trajediye bir dur diyecek. Dinden, ahlaktan, insanlıktan bahsetmek önemli değil, mesele bunu uygulamak değil midir. Yoksa bahsetsen ne bahsetmesen ne...

Neyse fazla uzatmayım da karamsarlığa kapılmayın. Umudum o ki bir gün sizlerin katillerinin adalete hesap verdiğini bildiren bir mektubu coşkuyla yazacağım. Hrant ağpariği görürsen söyle dostların seni ve sizi unutmadı. Asla da unutmayacak...