Murat Sabuncu geçtiğimiz günlerde Milliyet’te çarpıcı bir yazı kaleme aldı. (İsteyen şu linkten tamamını okuyabilir: http://ekonomi.milliyet.com.tr/nedim-in-arkadasindan-hrant-dink-vakfi-na-mektup-var-/ekonomi/ekonomiyazardetay/17.09.2011/1439444/default.htm) Murat, bu yılki Uluslararası Hrant Dink Ödülleri gecesinde, Dink cinayetinin aydınlatılması için var gücüyle çalışan (ve bana göre esas olarak bu yoldaki araştırmacı gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanan) Nedim Şener’in adının hiç anılmamasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş. Murat’ın bu konuda hiç de yalnız olmadığını biliyorum. Üstelik rahatsız olanların “ödül Nedim Şener’in hakkıydı” dediklerini de duymadım, ki Murat da yazısında bunun altını çizmiş.

Buna ek olarak, son bir yılın Türkiye’deki en anlamlı ve başarılı sivil inisiyatiflerinden biri olan “Ahmet ve Nedim’in gazeteci arkadaşları”nın 200 günü dolduran dayanışma eylemlerinin ülkemizi alabildiğine ışığa boğmuş olması da ödül törenini düzenleyenler tarafından fark edilmemişti. Bu da hayli rahatsızlık verici bir durum. Çünkü arkalarında herhangi bir yayın organı ve siyasi parti olmayan bir grup gazeteci (aralarında unuttuklarım olur diye isimlerini yazmak istemiyorum) nice zorluk ve engellemelere rağmen arkadaşlarına sahip çıktı ve çıkmaya devam ediyor.

Bu inisiyatifin başarılı olmasının önde gelen nedeni, gerçekten sivil, şeffaf, demokratik ve özgürlükçü olmasıdır. İnisiyatif içinde yer alan gazetecilerin birbirinden farklı motivasyonları, beklentileri vb. var ama meslektaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşması hedefi çok net bir şekilde bütün bunların önüne geçmiş durumda. Tabii bu inisiyatifin en büyük, hatta tek sermayesinin Ahmet ve Nedim’in bizzat kendileri olduğunu da unutmamak lazım. Nitekim savcının açıkladığı iddianame onlara güvenenleri hiç mahçup etmedi; savcılara aşırı (ve şaşırtıcı) güvenleri nedeniyle özgürlükçü imajlarını riske atmış olanlarınsa sesleri pek çıkmaz durumda.

Yanlış soru

Bu inisiyatifin başarılı olduğunun kanıtlarından biri, Ergenekon soruşturmasının iki uç kanadını birden rahatsız edebilmesidir. Bu yazıda “Başka gazeteciler de yargılanıyor, hatta bazıları tutuklu. Neden sadece Nedim ve Ahmet?” diye sorup Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve Soner Yalçın gibi isimleri gündeme getirenlerin itirazlarını ele almak istiyorum. (Bu inisiyatifi yürüten meslektaşlarım adına konuşuyor değilim. Ama uzun bir süredir her yazısına Nedim ve Ahmet’i konuk eden bir gazeteci olarak, sözünü ettiğim eleştirilere bizzat muhatap olduğum düşünülürse, söylediklerimi şahsıma yönelik eleştirilere bir cevap olarak da okuyabilirsiniz.)

Aslında bu soruya bir başka soruyla cevap verip konuyu kapatmak pekala mümkündür: Adı verilen diğer gazetecilerin tümü Ahmet ve Nedim’den önce tutuklandı. Neden arkadaşları onlar için bu tür inisiyatifler geliştirilmedi ya da geliştirilmişlerse bile yeterince başarılı olamadılar?

Bu soruyu daha fazla deşip gereksiz rahatsızlıklar çıkartmak istemiyorum. Ama arkadaşlarına yönelik toplumsal desteği yaygınlaştırmakta zorluk çekenlerin, kendilerini sorgulamak yerine Ahmet ve Nedim’e yönelik desteğe gölge düşürmeye çalışmaları anlaşılır bir şey değil.

Kaldı ki “Neden sadece Ahmet ve Nedim?” sorusu son derece yanlıştır. Çünkü Ahmet ve Nedim için düzenlenen tüm gösterilere, diğer tutuklu gazetecilerin yakınları da katıldı, onların resimlerini taşıdı. Yapılan basın açıklamalarda, diğer basın özgürlüğü ihlallerine ve tutuklanan diğer gazetecilere de geniş yer ayrıldı.

Örneğin önceki günkü gösteride yine Odatv davasından tutuklu Ankaralı meslektaşım Müyesser’in (Yıldız) kardeşiyle tanıştım. Yine son gösteride okunan basın açıklamasının son bölümleri eşini kaybeden Doğan Yurdakul ile (bu vesileyle Güngör Hanım’a rahmet, Doğan Bey’e de başsağlığı diliyorum) dayanışmaya ayrılmıştı.

Özetle, Ahmet ile Nedim üzerinden gelişen bu kampanyanın ana hedefinin Türkiye’de basın özgürlüğünün kâmil bir şekilde tesisi olduğu muhakkaktır. Diğer bir deyişle, Ahmet ve Nedim’in serbest kalmaları halinde sorunun bitmeyeceğini tabii ki biliyoruz. Ama Ahmet ve Nedim’in özgürlüklerine kavuşmalarının Türkiye’deki basın özgürlüğü mücadelesinde çok hayati bir aşamaya işaret edeceğine de inanıyoruz.