TBMM Başkanı İsmail Kahraman, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği AY-BİR'in düzenlediği Yeni Türkiye Konferansları'nın altıncısında, “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” konulu konferans verdi. Konferansa şahsi olarak mı yoksa meclis başkanı sıfatıyla mı katıldığını bilmiyorum.

Uzun süren konuşması içerisinde, bazı ülkelerdeki anayasalarda dini ibarelerin bulunduğunu söyleyen Kahraman, "Peki niye biz Müslüman bir ülke olarak, dinden kendimizi arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Niye? İslam İşbirliği Örgütü'ne kayıtlıyız, üyesiyiz, kurucusuyuz. İslam Kalkınma Bankası'nda varız. Bir İslam ülkesiyiz. Nedir yani? Neden? Laiklik olmamalı yeni anayasada ve dindar bir anayasa olmalı" dedi.

Yoğun eleştiri alması nedeniyle Kahraman, dün yaptığı açıklamayla ilgili bugün bir kez daha konuştu ve "Şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Laiklik her türlü din ve inanç özgürlüğünü güvence altına alır. Konuşmamın farklı değerlendirilmesi masum bir tavır değildir" dedi.

Devamında, “anayasa dindar olmalıdır ifadesindeki kastım, hiçbir ayrım yapılmaksızın, din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir” dedi.

AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı Meclis Genel Kurulu'nda konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bostancı, "AK Parti'nin laiklikle ilgili problemi yoktur. Anayasa taslağında böyle bir gündemimiz de yoktur" dedi. Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop da, ''Laikliğin, Anayasa metninden çıkarılmasını tartışmış bile değiliz. Meclis Başkanı, parti adına konuşmuyor'' diyerek Kahraman'a tepki gösterdi.

Osmanlı Ocakları 1453 Genel Başkanı Emin Canpolat da, Twitter hesabından Kahraman’a “TBMM başkanı Kahraman onurumuzdur. Halkın diline tercüman olmuştur. İslam ilkesini zorla batılılaştırdınız” sözleriyle destekledi.

Canpolat ayrıca Twitter hesabından Kahraman’ın açıklamalarına kayıtsız destek verdiği bir dörtlük paylaştı:

“Laikliği alın gidin bu ülkeden

Bu tarlada başka ot bitmez

Anadolu İSLÂM medeniyetidir

Putlarınızı kıracak ibrahimler.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Meclis başkanımız kendi kanaatlerini ortaya koymuştur, düşüncelerini ortaya koymuştur. Devlet tüm inanç gruplarına eşit mesafededir, laiklik budur. Laiklik konusunu müzakere etmek ülkemizin gündemini değiştirme gayretidir" diyerek konuya müdahil oldu.

Kimin ve ne için gündem değiştirme gayreti içerisinde olduğu ayrı bir konudur.

Öncelikle belirmemiz gerekir ki TBMM başkanı olarak devletin 2. Büyük makamında temsil yetkisi olan bir kişinin “şahsi fikir” beyan etmesi gibi bir durum olamaz. Ağzından çıkacak her kelime temsil ettiği makamı bağlar. Devlet içerisinde tarafsız olması gereken 2 makamdan birindedir ve tarafsız davranmak, şahsi düşünce açıklamamak durumundadır.

Asıl konu olan Laikliğe gelelim.

Latincesi laicus’tur. Laos: halk, kalabalık, kitle demektir ve zıddı kleros’tur. Laikos: halka ait, ruhban olmayan demektir. Laicus: dinsel olmayan demektir.

Lâiklik, Osmanlı döneminde Ziya Gökalp'in Lâ-dinî (dinsel olmayan), Ahmet İzzet Paşa'nın la-ruhbanî ve Ubeydullah Efendi'nin İş Hükümeti deyişleri ile açıklanmaya çalışılmış olup bir süre kullanılan lâyisizm deyişi yerini tümüyle lâiklik terimine bırakmıştır.

Hıristiyanlığın ilk yüzyılından itibaren kilise adamlarına klerikoi (Latince clerici), bunların dışında kalanlara laikoi (Latince laici) denilmiştir.

Yeniçağda laik terimi, felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamla genişleyerek devlet ve din ilişkilerine ait bir tarzı ifade etmeye başlamıştır . Fransa’da 3. cumhuriyette laicisme kelimesi dile girmiştir. Latince saecularis’ten gelen secular, özellikle İngiliz ve Alman toplumunda kullanılır.

Hukuki tanımlara göreyse Laiklik için en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte din adına devlet düzenini bozacak davranışları önlemekle yükümlüdür.

Laiklik ve Sekülerizm ayrı kavramlardır. Laik ülkelerde din devletin denetimi altındadır Sekülerizmi kabul eden ülkelerde ise din ve devlet özerktir ve birbirine müdahalede bulunmazlar.

Devletin bir dine bağlı olarak yaşaması teokrasi olarak adlandırılır ve en tipik örneği Tibet olarak gösterebiliriz. Dinin ve devletin tamamen özerk olduğu devletler için de ABD, Belçika ve Avustralya örnek olarak gösterebiliriz.

Önemli olan, korumaya çalıştığımız “laiklik” ilkesini korumanın ne kadar doğru olup olmadığını ortaya koyabilmektir. Laiklik ilkesini anayasaya koyarak, dini “diyanet işleri başkanlığı” adı altında kurumlaştırıp kullanmak ne kadar doğrudur.

Yıllardır içerisinde yaşadığımız devletin işine geldiği durumlarda diyanet işleri başkanlığını nasıl kullandığını, özellikle son 14 yıldır açık biçimde yaşayarak görüyoruz.

Asıl tartışılması gereken “devletin dini bir kurum olarak kullanması doğru mudur?” Konusu olmalıdır. Ya da diğer değişle “Laiklik mi yoksa Sekülerizm mi?” sorusunu tartışmak gerekir.

Devlet dine karışsın mı yoksa devlet dinden tamamen ayrılıp özerkleşsin mi?