İstanbul 27. Ağır ceza mahkemesinin Silivri Cezaevi yerleşkesi içerisindeki salonda yazılan Cumhuriyet gazetesi davasının 9 Mart duruşması.
Mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun tahliyesine, tutuklu sanıklar Akın Atalay ve Ahmet Kemal Aydoğdu’nun tahliye taleplerinin reddine, bir sonraki duruşmanın Silivri’de 16 Mart’ta yapılmasına hükmetti.
Mahkeme başkanının kararı açıklarken sarf ettiği sözler ise duruşmanın asıl göze batan parçalarıydı!
“Murat Sabuncu boğazı görmek istiyormuş, gitsin görsün”
“Soner Yalçın’ın dediğine göre (1) Ahmet Şık’ın annesi ermişmiş, onu üzmeyelim”
Akın Atalay içinse, “Kaptanlar gemiyi en son terk eder” (2)
Mahkeme başkanının, samimiyeti aşan bu sözleri, bu davayla ilgili hukuksal süreci ve ülkede yaşanan benzer hukuksal olumsuzlukları sorgulamamıza neden oldu.
Mahkeme başkanının sarf ettiği sözlerle, tahliyelerin lütuf gibi gösterilmesi, Akın Atalay içinse, tutukluluğunun devamının Vakıf başkanlığı nedeniyle olduğunun gösterilmesiyle, yargılamaların yasalarla yapılmadığını ispatlar gibiydi.
27.02.2018 tarihli gurup toplantısında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı Adalet Bakanlığı'nın "hakimlerin tahliye kararı verirken mutlaka HSK ile istişarede bulunması" talimatına yer verilen kitapçık nedeniyle yaptığı açıklama nedeniyle (3) Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit bir açıklama yapma zorunluluğu hissetmişti.
Basın toplantısında gazetecilerin kitapçıkla ilgili soruları üzerine, "HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz'a, 'Bu mesele nedir?' diye sordum. HSK Başkanı, 'Yargılamaya konu hakim ve savcıların teminatı için, onların yargılamalarındaki teminat için biz bunu düşünmüştük' dedi. Bu sorunun muhatabı onlardır. Bizde, Yargıtayımıza en ufak bir baskı, talimat, telkin yoktur" ifadelerini kullanmıştı. (3)
Hakimler ve Savcılar kurulu (HSK) olarak tanımlanan ve adalet çalışanları hakkında her türlü (atama, tayin, terfi vs) karar alma yetkisine sahip olan HSK’nun başkanı ve daimi üyeleri kim?
Başkan, Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ise daimi üye!
Mahkeme tarafından, sanığın savunması alınacak, deliller incelenecek, tanıklar dinlenecek ve tüm bunlar sonucu yasalar gereği ne yapılması gerekiyorsa bu konudaki kanaatini oluşturacak ancak, hâkimler, Başkanı Adalet Bakanı olan HSK' ya danışacak ve onların kararlarıyla veya önerileriyle karar verecek!
Sonuçta alınacak karar adil olacak!
Cumhurbaşkanının, 28.02.2016 tarihli Batı Afrika gezisine çıkarken düzenlenen basın toplantısında, anayasa mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği “hak ihlali” kararı için söylediği “ AYM’nin vermiş olduğu karara saygı duymuyorum, katılmıyorum ve karara uymuyorum” sözleri hafızamızdaki yerinde duruyor. (5)
Henüz yargılama başlamamışken, Can Dündar ve Erdem Gül için daha önce söylediği, “ağır bedel ödeyecekler, öyle bırakmam onu” sözleri de!
Açık biçimde Anayasaya aykırı olan bu söylemler, adaletin bu gün geldiği noktayı 2 yıl öncesinden tarif ediyordu.
Cumhuriyet davasına da bakan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi de, Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Ahmet Altan hakkında verdiği “hak ihlali” kararına, çeşitli gerekçelerle uymamıştı. (6)
En üst yargı makamları olan AYM’nin kararlarına “saygı duymama” ve “uymama” gibi bu tür söylemler ve oluşumlar, doğal olarak yargıya ve adalete olan güveni en alt sıralara indirdi!
Cumhurbaşkanının, AYM kararına “saygı duymadığını ve uymayacağını” söylemesinin 2 ay sonrası 23 Mayıs tarihinde, yanına Yargıtay ve Danıştay başkanlarını alarak gerçekleştirdiği Rize seyahati ve çay toplama görüntüleri de oldukça eleştirilmiş, yüksek yargının siyasetle birlikte olmasına karşı çıkılmıştı.
Yargı ve adaletteki bu tür olumsuzlukların miladı 2010 tarihli anayasa referandumuydu!
26 maddelik Anayasa değişikliği ile ilgili referandumun 24. Maddesindeki, 12 Eylül cuntasının yargılanmasının önünü açan 24. Maddeye takılan “yetmez ama evet” cephesi, ne yazık ki asıl hedef olan 16-23 arası maddelerin içeriğini görememiş ya da görmek istememişti!
Referanduma sunulan anayasa değişikliği ile ilgili taslağın 16. Maddesi AYM üyelerinin seçimi ve alışma şartlarını, 22. Maddesi de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üyelerinin belirlenmesi ve çalışma şekillerini düzenliyordu ve bütün olarak kabul edildi.
Yapılan bu değişikliklerle gerek AYM gerekse HSYK, üye seçimleriyle iktidara göbekten bağlanmış oldu! (7)
Hatta bu da yetmedi ki 2017 Anayasa referandumuyla kalan eksikler de düzeltilerek adaletin iktidarla olan bağları daha da güçlendirildi!
15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve yapılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile hukuk kararnamelere ve iktidara tümüyle bağlandı.
İşten atmalar ve atılanların mevcut haklarının iptali yargılanmaksızın yapıldı.
“Örgüt üyesi olmamasına rağmen, örgüt adına suç işleme” gibi yeni suçlar ilan edildi, oluşturuldu.
Sosyal medyada yazılan iki satırlık cümlelere yılları bulan cezalar verildi.
Barış isteyenler, savaşa karşı olanlar “vatan haini” ilan edilerek yargılandı.
Gazeteciler, yaptıkları haberlerle “vatan haini” , “casusluk” gibi suçlarla yargılandı.
Tutukluluk cezaya dönüştürüldü.
Kısaca, adalet iktidarla özdeşleşti ve muktedirlerin dudaklarından dökülen kelime ve cümlelerle şekillendi!
Hâkim ve savcıların eğitiminde dağıtılan, Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, terör soruşturmaları bilgi kitabı’nın içeriğinde bulunan, “tahliye konusunda Hâkimler Savcılar Kurulu ile mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade oluşturulacaktır” ve “FETÖ ile ilgili soruşturmalarda 17-25’i esas alınacaktır” cümleleri hukuka müdahale değil, emirdir.
Hukuk emirle yürütülmektedir.
________________________
1.http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/bedel-2-2273051/
2.https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/hakim-sozleri-mahkemeye-damga-vurdu-2278756/
3.http://www.milliyet.com.tr/chp-liderinden-carpici-iddia--siyaset-2618115/
5.http://www.batmansonsoz.net/yazi/2093/ortalik-isiniyor#.Wp-YmOUpK02
6.http://www.diken.com.tr/yazarlar-sahin-alpay-ve-mehmet-altanin-tahliye-talepleri-reddedildi/