'kansız gökyüzüne bakmayı özleyen' insanların 'yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevdikleri' bu coğrafya' da, iyi ile kötünün savaşı tarih boyunca süregelmiştir. bu savaşta toprağa, taşa, ağaca, suya bağlı olanlar kanın, işkencenin, ölümün, acının bütün tonlarını en vahşi şekilde yaşamışlardır ve yaşamaya devam ediyorlar. savaşın bu topraklarda süreklilik kazanmasının en büyük nedenlerinden biri de krallara, sultanlara, paşalara karşı sürekli bir direnişin, isyanın olmasıyla alakalıdır. iskender'den alevileri kılıçtan geçiren yavuz'a değin bütün tiranlar halkın haklı mücadelesi karşısında yenilmişlerdir.

***

cizre ve silopi ilçelerinde devlet, öğretmenlerine mesaj atıp acilen ilçeyi terketmeleri gerektiğini söyledi. sebep ise, öğretmenlerin can güvenliğinin olmamasıydı. bu haberi okuduğumda inanamadım. çünkü öğretmenlerin ilçeden ayrılmasını salık veren akıl, bilimsel- çoğulcu bir eğitim sistemini çocuklara öğretmek için onları oraya göndermemişti. öğretmenler türk kültürünü , türkçülüğü öğretmek ve herkesi türkleştirmek için vardılar. yıllarca kürtlere türkçeyi, alevilere sünniliği öğreten; ermenileri, rumları ve yeryüzünde yaşayan bütün halkları düşman olarak anlatan bir müfredat ve bu müfredatla büyüyüp bunu biraz daha derinleştirerek çocuklara aşılayan öğretmenler.

öğretmenlerin ilçelerden ayrılmasının ardından ilçelere çok sayıda asker- polis ve özel kuvvetler gönderildi. bu askeri güçlerin hemen hemen hepsi okullara yerleştirildi. panzerler, tanklar, akrepler, tomalar ve envai çeşitlilikte silahla doldu okulun bahçeleri. eğitime verilen ara ve öğretmenlerin ilçeden ayrılması bize devletin niyetini ve önümüzdeki süreçte nasıl bir siyaset yürüteceğinin fotoğrafını gösteriyordu.

90 yıllık tarihinde, ülkenin farklı renklerini bastıran, farklı dil, din, kimlik ve kültürlerini yok etmeye çalışan, türklüğü en yüce değer olarak gören devlet aklı öğretmenlerini ilçelerden çekerek asimilasyon devrine son verdi. asimilasyon politikaları ile bitiremediği bir halkı komple yok etmeyi kafalarına koymuş olmalılar ki ülkenin askeri teçhizatının çoğunu bir kaç ilçeye gönderiyor. akreplerin giremediği mahallere tanklardan top atışı yapılıyor, evler ve tarihi mekanlar havadan bombalanıyor, sokakta görünen her canlı keskin nişancılar tarafından infaz ediliyor.

çocukların okula gitmesini bırak, yaşamaları dahi onlar için tehdit. 12 yaşında 13 kurşun ile vurulan uğur kaymaz'dan ekmek almaya giderken vurulan berkin elvan'a, evinin önünde havan topu ile bedeni paramparça edilen ceylan önköl'dan annesinin cesedi kokmasın diye buzluğa koyduğu cemile' ye, aydın erdem'den şerzan'a, şerdil'e ve ismini sayamadığımız yüzlerle çocuğa-gençe karşı geliştirilen ölüm politikasının geldiği nokta; komple imha.

***

devlet ülkenin doğusunda ' yaşamı uğruna ölecek kadar çok seven' insanlara savaş açmışken ülkenin batısında yaşayanların sessizliği ve umursamazlıkları insanın kanını dondursa da anlaşılabilirdir. kurmaca destanlarla, kahramanlık edebiyatı ile büyüyen egemen ırkın aydınları, sanatçıları, entelektüelleri, siyasetçileri, büroktarları ve halkı gerçek'ten, özgürlük' ten korkuyorlar.

'gerçek! hayır; yaradılış gereği insan ölümden bile korkmadığı kadar korkar gerçeklerden. çünkü gerçek rahatsız edicidir. insanın gerçeklerden bu kadar korkmasında bir gariplik yoktur. insan sosyal bir hayvandır, sadece sürüsü ile olduğunda mutlu olur. saçmaymış, kötüymüş, onun için fark etmez; her şeyi benimseyebilir. Yeter ki sürü o fikri benimsemiş olsun. sürünün yaptığı her şeyi yapar, ancak böyle bir yere ait olabilir' der sören kierkegaard.

gerçeklerden, hakikatten, yaşanılandan korkanlar ve görmeyenler toplum olarak, voltaire'nin 'tiran'ın halkı için en büyük duası aklının kıt olmasıdır' saptamasındaki dua'nın kabul olmuş halini temsil ediyorlar.

***

'haydutlar;

kara keşişleri, dualarıyla,

haydutlar;

ve,

çocuk kanları, caddelerden aktı

tıpış-tıpış

çocuksu-çocuksu.

çakallar,

çakalların tiksineceği

çakallar.''

pablo neruda.