Ülkelerin demokratikleşme tarihlerinde önemli davalar vardır. Barış Derneği Davası gibi. Suçlandığınızda bir şeyleri doğru yaptığınızı hissedersiniz. KCK davaları artık öyle oldu.
İlk KCK davasını Diyarbakır’da izlemiştim. Kapıda arkadaşının davasını izlemek için öğretmeninden izin alıp gelmiş ceketi üzerine büyük gelen, elleri kollarının içinde kaybolmuş bir çocuktan bahsetmiştim. O çocuğu arayan polisin nasıl da yerin dibine geçtiğinden. Ceberut devlet böyle yapar insanı. İnsanlığından utandırır. 

Gönül
Dün Elif Erdem’le buluştuk. Öğrencim ve arkadaşım Ayla Gülerhan bizi tanıştırdı. Elif’in annesi Gönül Hanım avukat. Babam gibi sonradan hukuk fakültesi okumuş. Ceza hukukunda uzman. Siz bunları okurken KCK tutuklusu olarak rahatsız bir ranzada uzanıyor.
Suçlarını size sayayım. BDP üyesi. İstanbul il örgütünde hukuk komisyonunda çalışmış. Bir telefon dinlemesi, bir ortam şey etmesi... Kendini evinden, oğlundan, kızından uzakta, bir cezaevinde bulmuş. O da öğrenci Büşra gibi, hoca Büşra gibi, gazeteci Yüksel gibi, çevirmen Ayşe gibi, suçsuz binlerce BDP’li gibi rehin alınmış.
Kanıt yok. İddianameye bir bakın. Bir evde haddinden fazla şüphe çekecek kadar çakmak bulunmuş. Atın içeri. Kibritler ne işe yarıyor böyle! Atın içeri. Kürtçe gramer kitabı bulunmuş, Ronayi Öner! İyi niyet yok, örgütle bağlantı kurmak için kullanılmış kitap. Örgüt yönetmek için öğrenilmiş bilinmeyen bir dil. Atın içeri. Özbekistan’da yedi anadilde eğitim veriliyor. Bulgaristan’da matematik Türkçe okutuluyor. Yunanistan’da 600 öğretmen Türkçe öğreniyor... Bize ne! Kürtçe olmaz.
İddianameye bakalım internetten: “Tüm bu bilgi ve belgelerden şüphelinin terör örgütü içerisinde yer aldığı, nitekim katıldığı yasadışı toplantıda sarf ettiği sözlerin terör örgütü davasına ne kadar içtenlikle bağlı olduğunu ortaya koyduğu, şüphelinin mevcut durumuyla yetinmeyip örgüte daha faydalı olabilmek için Kürtçe dilini öğrenme gayreti içerisinde olduğu, yukarıdaki deliller nazara alındığında şüphelinin Kürtçe öğrenmesinin yalnızca dil öğrenme merakıyla izah edilemeyeceği, anlaşılmıştır.”
Hatta inanmayacaksınız. Ben inanmadım. İddianamede görmesem zor zaten. Örgütle ‘gönül’ bağı kurulmuş. Gönül Erdem’in en önemli ‘suçu’ da gerçekten bu. Gönül bağı. Atın içeri... Atmayın bu kadar diyeceğim ya... Neyse. 

Erdem
Aslen yapılan şu: Öylesine mesnetsiz, anlamsız, çocuğun gülmeyeceği, yarım akıllının bile tam anlayamayacağı nedenlerle bu sıcakta, bu sıkışıklıkta, bu ramazanda insanları içerde tutuyorlar ki...
Aslında bizim için. Diğer binlerce masum için. Masumların adaletten korkmaya başladığı bir ileri demokrasi kurmak için. BDP yasal, meşru bir parti. Ak Parti gibi, MHP gibi. Artık baraj sorunu da yok. İlk seçimde en az 55 vekille Meclis’te. Hadi üye olmayı bir deneyin. Hatta bir adım ileri atın, yönetici olun. İçerdesiniz. İnsanlar böyle tedirgin, yönetici olanlar böyle erdemli. 

Türkiye için
Ve en ironik olan şey ne biliyor musunuz? BDP’liler bu ülkeyi demokratikleştirirken senin, benim, milliyetçinin, muhafazakârın keyfini süreceği bir düzen kurmak için, doğru dürüst bir demokrasi kurmak için uğraşıyor. Ayrılmak için de değil, beraber ve erdemli yaşamak için. Bedelini onlar ödüyor, sefasını biz süreceğiz. İnanmıyor musunuz? Parti programlarını bir okuyun. Sosyal demokrat bir parti nasıl olur görürsünüz.
Biraz daha desteği, sevgiyi ve şefkati hak etmiyorlar mı? Hadi gönül bağını geçelim, ya saygıyı?