Silivri'deki KCK İstanbul ana davasını mümkün olduğunca (3 gün) izlemeye çalıştım. Kürtler ve dostlarına “ders verme” saikiyle yürütülen bir dava olduğunu düşünüyorum.

 

İDDİANAMEDE NELER VAR?
2400 sayfalık iddianamenin okunan 350 sayfalık bölümünde 16-17 yaşlarındaki gençlerin yaptıkları eylemler, BDP'nin bütün miting ve eylemleri, toplantıları, Siyaset Akademisi'nde verilmiş olan dersler gerek kimi ifadelerden hareketle gerekse de çoğunlukla yapılmış dinlemelerden hareketle detaylıca yazılmış.

 

Görülebildiği kadarıyla iddianame KCK ve BDP arasındaki sınırı kaldırmış durumda. İddianame, BDP'nin tüm eylem ve çalışmalarını KCK'nin eylemleri olarak kabul etmekte ve bütün bu eylem ve çalışmalara katılmış herkesi de KCK adına çalışmış veya eylemlerine katılmış olarak göstermekte.

 

Devlet şöyle bir yöntem uygulamış. KCK sözleşmesinde geçen demokratik özerkliği inşa, cinsiyet ayrımcılığına karşı durma, ekolojik çalışmalar yürütme vb. ifadelerden hareketle tüm kadın çalışmaları veya örneğin Siyaset Akademisi'ndeki "Toplumsal Cinsiyet" dersleri, Büşra Ersanlı'nın “Demokratik Özerklik” ile ilgili akademik çalışmaları vb. durumlar da KCK çalışmaları yapılmış.

 

Bazen o kadar abartılmış ki, örneğin Siyaset Akademisi kayıt formunu doldurmuş olmak ve akademi kapısından ayağını içeri atmış olmak da suç sayılmış. Yine Kuantum Fiziği dersi “terör” dersi olarak gösterilmiş. Seçim için para toplamak ve BDP binalarındaki bağış kutuları KCK’ye para toplamak olarak görülmüş. Yazılmış da yazılmış.

 

Başka davalardaki tutanaklar bu davanın iddianamesine konulmuş. Bildiğimiz kopyala-yapıştır, bazen kopyala-iki kez yapıştır olmuş. Şaka değil. Bir ara eylemler okunurken o eylemlerin yukarda okunmuş eylemlerle aynı olduğu fark edildi, “yukarda yazılmıştı, burayı geçelim” denildi.

 

SAVUNMA

Savunma süresinde savcı tutuklulara "savunmanı Türkçe yapacak mısın?" sorusunu yöneltiyordu. "Na" diyenlere söz verilmedi, "evet" diyenler dinlendi. Avukatların savunmaları da süre yok diye kesildi, kimilerine söz hakkı tanınmadı. Tüm talepleri de "oy birliği ile reddine..." denilerek reddedildi.

 

Ragıp Zarakolu konuşmak istediğini söylemesine rağmen "tamam sonra konuşursunuz" denildi ama bu “sonra” gelmedi.

 

KİMLER TAHLİYE EDİLDİ?

Türkçe ifade verenlerden, "Ben, Alevi Derneği başkanıyım, buradakilerle alakam yok" diyen "Alevi", "Ben, emek mücadelesine inanırım. O yüzden o eyleme gittim, gidince öyle olmadığını gördüm, yüce mahkemeniz beni affetsin..." şeklinde yalvar yakar ifade veren "solcu Türk", Kürtçe konuşamadığı halde "Hekim beg, tahliye istiyor biz..." şeklinde Türkçe ifade veren birkaç "Kürt" ve medyada ismi öne çıkan, artık içerde tutuldukça devletin kötü imajını arttıracak diye düşünülen Büşra Ersanlı tahliye edildi...

 

Yaptığının suç olduğunu düşünmeyen ve Kürtçe savunmada ısrar eden hiç kimse tahliye edilmedi. Örneğin Büşra Ersanlı ile aynı suçtan yargılanan Mustafa Avcı, Kürtçe savunma yapmak istedi ve tahliye edilmedi.

 

Siyasi davanın, duruşması ve verilen ara kararı da siyasi oldu. Tahliyelere sevinirken verilmiş olan mesajı da göz ardı etmemek gerek. Türkçe savunma yapanların hemen hemen hepsi bırakıldı, "alevi" olduğunu söyleyen, "solcu" olduğunu söyleyen bırakıldı. Kürt olup da bir anlamda "pişman" olduğunu belirten bırakıldı. Kürtçe savunma yapmak isteyen, yaptıklarını suç olarak görmeyen Kürtler bırakılmadı. Kısacası bir taraftan diğer muhaliflere "sakın Kürtlere yaklaşmayın" denilirken, Kürtlere de "kendinizden, Kürtçeden vazgeçerseniz, pişmanlık bildirirseniz bırakılabilirsiniz" denildi.

 

"Bu davada Kürtler yargılanıyor" diyen "genç Kürt avukatlar" haklı çıktı. Pazartesi günü bu kez Çağlayan Adliyesi’nde KCK’den tutuklu “genç Kürt avukatlar”ın davası başlayacak. Aynı yöntemin orda da uygulanacağını kestirmek güç değil.