AKP seçim propagandasını HDP'ye saldırmak üzerine kurdu. Fikirsel saldırılarda en çok HDP'nin bir proje olduğu, bir üst akıl tarafından kurgulandığı üzerinde durdu. AKP medyası ise bunu "Son Haçlı İttifakı"na kadar vardırdı.

HDP'nin bir proje olduğu doğru fakat bu dışarıdaki bir üst aklın projesi değil. Aksine içeriden, en içeriden, bir adadaki hapishane hücresinin içinden doğan bir proje. Öcalan projesi. Öcalan da o hücrede dış güçlerle görüşmediğine göre bu projenin yegane akıl sahibi. Haliyle üst akıl Öcalan'ın üstün aklı, artı okuduğu kitaplar ve düşünürlerdir.

Öcalan ezilen kesimlerin birlikte hareket etmeleri halinde ciddi demokratik bir muhalefet gücü olacaklarını yıllardır söylüyor. Belediye seçimleri öncesinde de bunu defalarca vurguladı. Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, emekçilerin, Müslüman demokratların, liberal demokratların bir araya gelebileceklerini ve eğer bir araya gelirlerse ilk seçimde %15 sonraki seçimde %30'lara kadar çıkıp ana muhalefet gücü olabileceklerini belirtti. Öcalan yıllarca bunun felsefik altyapısını oluşturdu. Türkiye için Demokratik Cumhuriyet, Kürdistan için Demokratik Özerklik, Ortadoğu için Demokratik Konfederalizm ve Dünya için Demokratik Modernite fikirlerini geliştirdi. Ve iç içe geçen tüm bu alanlar için örgütlenme ve bir arada yaşama projesi olarak Demokratik Ulus'un çerçevesini çizdi. Hepsini uzun uzadıya burada belirtmek imkansız. İsteyen tezlerini okur. Ama kısaca belirtmekte fayda var. Her ne kadar farklı coğrafyalar için o coğrafyalara özgü fikirler geliştirmiş gibi görünse de özünde söylediği tek şey var. Tekliğe karşı çokluk. Tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek din vb. reddiyeci, dışlayıcı, ötekileştirici tekçiliğe karşı farklı etnik, din, mezhep, cinsiyet vb. kimliklerin biraradalığı. Kendi deyimiyle "demokratik, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik toplum modeli." Her farklılığın kendi rengini koruyarak aşağıdan komünler, meclisler yoluyla örgütlenmesi ve bu örgütlülükle toplumu dönüştürerek radikal demokrasi mücadelesiyle baskıcı yönetimlere karşı kendi alternatif yönetimini oluşturması.

Ütopya olarak görülen ve kimilerince dalga geçilen Öcalan'ın fikri Rojava Kürdistan'da ütopyadan gerçek devrime dönüştü. Tekliğe karşı çoklukların devrimine tekçi baskıcı IŞİD, El Nusra gibi örgütler ile AKP Türkiyesi birlikte cephe aldı. Türkiye gizliden yürüttüğü(bizim açıktan bildiğimiz) bu karşıtlığı Kobani'nin düşeceğine inandığı günde açığa vurdu. Erdoğan, Türkiye'deki Kürtleri kaybetme çekincesi duymadan "Kobani şu an düştü düşüyor, sıra Afrin'e gelecek" dedi. Rojava'nın düşmesiyle beraber Türkiye Kürtlerinin belinin de kırılacağını bilmenin özgüveniyle konuştu. Kobani düşmeyince "biz böyle demek istemedik" demek zorunda kalındı ama iş işten geçti. Her gün Kobani'den, Şengal'den gelen cenazelerini kaldırmakla meşgul Kürtler, Erdoğan ve AKP'nin "çözüm"den ne anladıklarını en açık şekilde anlamış oldular. Sırası gelmişken anlamamızı sağlayan yeni konuşma seçimden sonra Yalçın Akdoğan'dan geldi. HDP %13.1 alınca Akdoğan "HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar" dedi. Çözümden anladıkları HDP'nin/Kürt tarafının güçsüz kendilerinin güçlü olması.

Öcalan, Rojava'da pratikleşen fikirlerinin Türkiye'de de pratikleşmesinin çabasını verdi. Avukat görüşmeleri ve sonrasında İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmelerde tüm farklı kimliklerden demokratların bir araya gelebileceği ve sorunlarını kendilerinin çözebileceği kongrelerin/meclislerin oluşturulması gerektiğini belirtti. Kürtler özelinde DTK (Demokratik Toplum Kongresi), Türkiye özelinde HDK'nin (Halkların Demokratik Kongresi) kurulmasını önerdi. Seçimler gündeme gelince de bir araya gelen bu kesimlerin seçime de birlikte girmeleri gerektiğini ve HDK'nin HDP olarak partileşmesini istedi. Bildiğimiz HDP bu şekilde ortaya çıktı.

HDP'nin "büyük insanlık" adı altındaki programı da temelinde Öcalan'ın tekliğe karşı çokluk programı. Tek'e karşı Biz'lerin programı. Bu program Öcalan'ın öngörüsüyle %13.1 oy aldı (Öcalan daha anketler HDP'yi 8-9'larda gösterirken görüşmede Sırrı Süreyya Önder'e "siz %12'nin çok üstündesiniz" dedi). Durum bu iken son günlerde "HDP, Öcalan ve PKK ile arasına mesafe koyacak mı?" türü sorular sorulmaya başlandı. Bu sorular, kimi çevrelerce Kürt Hareketi'ni parçalamaya yönelik kasıtlıca sorulsa da HDP'ye oy veren kimi seçmenin Öcalan'ı kabullenmekte zorlandığı da gerçek. HDP'nin büyük insanlık fikirlerini çok güzel buluyor, Demirtaş'ın söylemlerine bayılıyor ama Öcalan onun için hâlâ bebek katili bir terörist başı.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır da yaptıkları kamuoyu araştırmalarında Demirtaş'ın samimiyetinin ve Türkiyeli olma çabasının insanları ikna ettiğini ve insanların zihninde soru ürettiğini ama bu sorgulamanın henüz bir "zihni yırtılma" üretmediğini belirtti. Eğer üretseydi, oy oranının yüzde 18’lere çıkabileceğini gözlemlediklerini söyledi. Ağırdır yine bu sorgulamanın devam etmesi halinde HDP'nin CHP'nin yerini alabileceğini, %35-41'lik seküler kesimin partisi olabileceğini söylüyor. Tam da Öcalan'ın düşündüğü %30'un da üzerinde. Tabi Öcalan bunu seküler kesimle sınırlamıyor.

Peki bu zihinsel yırtılma mümkün mü? Bu bir açıdan Kürt Hareketinin ezen tek'e karşı ezilen çokluklar çizgisiyle bu kesimlerle teması devam ettirmesine bir açıdan da seçmenin Kürt Hareketi ile ilgili fikrini gözden geçirmesine bağlı. Bugünlerde görüleceği üzere Diyarbakır'da bombaları kimin patlattığını, kimin seçim çalışmalarının engellendiğini, kimlerin karşı karşıya getirilmek istendiğini ve basının bunu ne şekilde servis ettiğini sorgulamalı. Geçmişe de bu sorgulayıcı akılla bakmalı.

Kürt Hareketi HDP adı altında takiye yaptı denilse değil. En basitinden Demirtaş açıkça en etkilendiği kişilerin başında Öcalan'ın geldiğini söyledi. KCK, HDP için oy çağrısında bulundu. Gerillalar HDP için seçim şarkısı yaptı. Ve en önemlisi de artık önümüzde aynı hareketin Rojava örneği var. HDP çatısı altında meclise taşınan çokluklar (Biz'ler), Rojava'da iktidardadır. Bunu anlamak için Kobani direnişinde Suruç'a akan HDP'lilere ve HDP barajı aşınca Kobani'deki sevinç gösterilerine bakmak yeterlidir. Kobani'nin Diyarbakır'la, Rojava'nın İstanbul'la alakası var. IŞİD'in kimle alakası olduğunun da artık üstü örtülemeyecek kanıtları var.

HDP projesini beğenip ona oy verip projenin mimarı Öcalan ve PKK'yi kabullenemeyen seçmenin de aşması gereken ikinci bir barajı var. Öcalan'ı ve PKK'yi kabullenme barajı. Öcalan ve PKK'yi terörizm ile özdeşleştiren kurşunlanmış bebeğin, molotofla yakılmış Serap'ın katilleri bir bir itiraf ediliyor artık. Google'dan bakınız Ayhan Çarkın+bebek, İdris Naim Şahin+Serap. Ayrıca Öcalan/PKK kendi yapmış olduklarından dolayı hesap vermeye açık. Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu'nun meclis çatısı altında kurulmasını öneren kişi yine Öcalan'ın kendisi.

Dolayısıyla HDP'nin Öcalan ve PKK ile arasına mesafe koymasından ziyade Türkiyeli seçmen, Öcalan ve PKK ile arasındaki mesafeyi daraltmalıdır. Kürtlerin Türkiyelileşmesinden bahsetmek yerine Türklerin Kürdistanileşmesinden bahsetmek daha doğrudur. Hem Güney Kürdistan'daki hem de Rojava Kürdistan'daki demokrasi Türkiye'ye göre çok daha ileridedir. Karşılaştırınız Türkiye Anayasası ve Rojava Toplumsal Sözleşmesi.