Rüzgâr dindiğinde, savrulan toz taneleri amaçsızca yere düşer ve hiçbir şey olmamış gibi baygın bir sessizliğe gömülür her yer.

Yaşadığımız kederli zamanları böyle anacak insanlar.         

Böyle garip, böyle sessiz...      

Katırlara düşmanlık hissiyle yaklaşıp kurşun sıkan zihniyet nasıl anılacak peki?

Bize düşmanca hisler besleyen katırları öldürdük mü diyecekler, ne diyecekler?

Hançer yalımı bir acı bu!

*************

Bu noktada Kürtlerin yüreğini dağlayan bir başka şey memleket insanının ölüme ıslık çalması.

Çocuğunun ateşi çıkınca kıyamet koparanların, 34 insanın paramparça olmuş bedeni karşısında duygusuzca eğlenmeleri, ölüme alkış tutmaları, kimisinin katliam emri verenlere teşekkür etmesi, en az ölüm kadar acı verdi o insanlara.

Öyle bir acı ki insan düşmanına dilemez!

Bir lokma fazla ekmek bir kurşun demek oralarda.

Devlet pervasız bir ölüm dalgası gibi estikçe esiyor.

Öldürüyor ha öldürüyor!

O buz tutmuş katliamın gerekçesi de kurşun yağmuru gibiydi. Biz sizi öldürmekle mükellefiz,  her halükârda sizi öldüreceğiz dedi devlet.

“TSK personeli TBMM ve bakanlar kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra etmişlerdir.’’

“TSK personelinin bahsi geçen TBMM ve bakanlar kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdiklerini, görevi yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldığından, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.”

Roboski katliamından sonra Genelkurmay askeri savcılığının kamuoyuna açıkladığı gerekçeli karar böyleydi.

Kaçınılmaz hata dedikleri şey, Kürtlerin kaçınılmaz sonu, bitimsiz karanlığı demek aslında!

"Kerhen bir hata yapmışsak bile, vazifemiz Kürtleri öldürmek olduğundan bizi suçlamayacaksınız" budur kararın gerekçesi.

***************

Şimdilerde o küstah ölüm dalgası yine esiyor Kürt dağlarında. Bu sefer bir lokma ekmeğin yükünü taşıyan "katırları" öldürüyor devlet.

"Sizi öldürdük uslanmadınız. Kapınızdaki katırı, avlunuzdaki kediyi öldürmek farz oldu" diyor devlet.

Durum o kadar vahim, yaşananlar o kadar korkunç ki ölümü bile kanıksadık.

Can almaya alışmış bir devlet, dehşete kapılmayan ölü sevici bir toplum; kurtar kurtarabilirsen kendini.

*************

34 insanın vahşice katledildiği o berbat 28 Aralık gecesi gibi ikiyüzlülük hakim memlekete.

Hayvan hakları savunucuları sessiz!

Bir kedi için, yuvasından düşen bir kuş için feryat eden insanlar sessiz!

Kışın sokak aralarında donarak ölen insanlara aldırmayıp, sokak köpekleri üşüyor diyerek  bu memlekete yaraşır bir samimiyetle vicdan yapan insanlar sessiz!

Nerdeler bu insanlar?

Bu sessizlik, bu ölü sevicilik neyin nesidir bileniniz var mı?

Öldürülen katırlar Kürtlerin yükünü taşıdığı için mi bu sessizlik?

İnsanına, deresine, taşına, toprağına sırt çevirdiğiniz gibi şimdi de hayvanlarına mı sırt çeviriyorsunuz!

O bağırıp çağırmalarınız, sokak kendisini alıp sevmeleriniz, insanlar aç bilaç kaldırımlarda sürünürken köpeklere kıyafet almak için harcadığınız paralar, bencilliğinizi gizlemekten mi ibaret!

*************

Dönüp o insanların yüzüne nasıl bakacaksınız, hiç düşündünüz mü?

Bir metre seksen santim boyundaki çocuğunun cesedini küçük bir poşete sığdıran anneye bakacak yüzünüz olacak mı?

Koca bir gövdenin bir avuç küle dönüştüğünü kendinize fısıldayabilir misiniz?

**************

Sizler mutlu mesut ırkçılık yaparken memleketin bir bölümünde insanlar cehennemi yaşıyor. İnsanların ölümüne doymayan devlet, çatır çatır hayvanları öldürüyor.

Cümle tabiat ölüyor!

Dindar varoşlar sessiz, bıçak vursan kan akmayacak denli kanı çekilmiş bir soğukluk var.

Giyim kuşam taklitiyle, içi boş zihinlerini ihya etmenin derdine düşen seküler kentliler, devletin gölgesi baş göz üstüne diyor.

"Katır deyip geçmemek lazım, Kürtlerin azığını onlar taşıyor. Devlet kurşun sıkıyorsa bir bildiği vardır."

Bu mudur düşünceniz?

Varlığını ilkel bir şiddet üzerinden tahkim eden devletin yaptıklarını görmezden geldiğiniz gün gibi ortadayken,  hâlâ kardeşçilik mi oynayacaksınız?

Bir halkın dilinde yapılacak eğitim hakkını, bir başka halkın verecek olması bile yeterince aşağılayıcıyken, bir halkın canına kastetmeyi nasıl bu kadar duygusuz karşılayabiliyorsunuz?

Gerçi maziye bakınca kafileler halinde ölüme sürülen insanlara sırt çevirmeyi başarmış bir toplumun, katırların vurulmasına sessiz kalması anlaşılabilir.

Geçmişi kinle, nefretle, kanı kandan üstün tutarak yaşamış bir toplumun, "şifre buyurmuş paşa" diyerek hizaya gelmesi normal.

Normal olmayan bizim bizi öldürenlerden insanlık namına bir şeyler umut etmesidir sanırım.