Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, BBP yöneticileriyle görüşmüş. Birçok konuda görüşlerini dile getirmiş. Üç ana konuda konuşmuş. Bir bakış açısıyla normal, bir bakış açısıyla tuhaf sözler. Kabûs gibi.

Uludere’den başlayalım. Uludere’de “teröristlerin de bulunduğunu” söylemiş. Sizin için Ahmet, Mehmet fark etmez, anladık da, ilk gün niye söylemediniz paşa? Küs müydük? Birileri gidip silahları temizlemişmiş. Yakında her şey oraya çıkacakmış. Neyi sakladınız, her şey ortada da, siz neyi sakladınız “yakında” görülsün diye?

ASKER-HÜKÜMET GÜVENSİZLİĞİ Mİ?

Fakat en tuhafı bu değil:

Hükümet ilk günden beri şu nutku okumuyor mu: “Orada bir hata oldu. 5 bin metreden anlaşılmıyor Ahmet mi (karşı köye akrabalarla ticarete gitmiş Kürt çocuğu), Mehmet mi (karşı dağdaki PKK’li.) Bombalar atılmış bir kere. Özür de açıkladık bir yerde, para da verdik. Kesin konuyu. İşimiz çok, kürtajı var, sezaryeni var, IMF’ye para vereceğiz filan... Asker samimiyetle görevini yaptı. Teşekkür ediyoruz.”

Paşa, Başbakan Erdoğan dahil hükümetle AK Parti’nin tüm yetkililerini tek kalemde açık düşürmüş olmuyor mu? Onlar, “Hata oldu ama samimiydi” diyor, paşa, “Samimiydim de hata olmadı” diyor.

İki sonuca mahkûm kalıyoruz: Ya hükümet askerin raporlarına güvenmiyor ki ilk günden beri “teröristti” diyemedi. Ya asker hükümeti dinlemiyor ki hükümet ne derse desin bildiğini diyor. Bir ihtimal daha var: İkisi de doğru söylemiyor. Her halükarda anlaştıkları tek konu: Kamuoyuna selam, savaşa devam.

KANDİL’E GİRMENİN ÜÇ ŞARTI

Fakat konuşmanın en tuhaf yanı bu da değil. Hükümeti halka şikayet eden yanı var: TSK niye Kandil’e girmiyormuş? Girmesi için üç şart varmış:

Bir, ABD izin verecek.

Bağımsız ülke demek, ABD’ye soran ülke demek bu çağda mı deniliyor? Kim bilir. Realizm deyip geçelim. Tezin özü çok bildik: Ah şu harici bedhahlar!

İki, devlet karar alacak.

Evet, hem mektup bu: “Al kararını gidip bitireyim.” Hem de şikayet: “Karar alınmıyor ki gidip bitireyim.” Ya da şöyle: Asker cenazesinde ağlayan komutan, asker cenazesinde tepki gören siyasiyi şikayet ediyor: “Bana değil, devlete sorun.” Malum, ordu halkla ilişkiler dersine meraklı Kenan paşadan beri. E, Uludere’deki o katliama yol açan bombalar yetkisiz mi atılmıştı? Hayır, Meclis’in verdiği yetkiyle. Açık savaş yetkisiyle. Daha ileri nasıl bir yetki isteniyor?

PSİKOLOJİK HAREKÂT NEYDİ SAHİ?

Sırrı üçüncü şıkta: “Ağır kayıplar da olabilir. Kamuoyu da buna hazırlıklı olmalı.”

Kayıp derken, cüzdan, çakmak, anahtar filan değil tabii, candan bahsediyor. Ne için ölüm? Basit, 1984’ten beri söylenen şey için: Devletin demir yumruğu, hain PKK’lileri bitirecek, tüm dertler de bitecek. Gidip PKK’liler öldürülecek yani, fakat 30 yıldır olduğu gibi, öldürmeye giderken ölenler olacak. Şehitler. İşte kamuoyu buna hazırlıklı olmalı.

Kamuoyu nasıl hazırlanır? Şu cezaevine atılan paşalar ve onlarla ilişkilendirilenler var ya, işte kimi darbe yapmakla, kimi de darbe yapmak için kamuoyu hazırlamakla suçlanıyor ya. Nasıl? Psikolojik harekât denilen şeyle. Nedir o: Bütün ağızlardan, kanallardan, gazetelerden, sitelerden, hatta hutbelerden akıtılan yalanlarla. Hamaset sözleriyle. Hamakat teknikleriyle. Aslında paşanın içinin rahat olması lazım: 12 Eylül’den beri kamuoyu sadece ve sadece buna hazırlanmıyor mu?

MİT’E VAR DA ASKERE YOK MU?

Paşanın tek üçlemesi bu değil, açıldıkça açılmış BBP heyetine. Uludere’nin yanında iki konuya daha girmiş:

Anlıyoruz ki aynı MİT’e verildiği gibi, özel yetkili savcılara karşı dokunulmazlığının tahkim edilmesini istiyor. “Terörle mücadelede askerin elini güçlendirecek hukuki düzenlemeler.” En az 1984’ten beri çıkan kanunlar kesmemiş demek. 1990’ların JİTEM’ine yönelik koruma duvarı da kesmemiş. O karanlık dönem orada yapılanlar da.

Bu yetki talebi, zabıtaya kadar gider bu gidişle. Hukuk böyledir; bir yerden bir iplik söküldü mü, çorabın sonu yakın demektir.

DARBE TEHDİDİ Mİ?

Özel bir de Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasına karşı. Niye? Anlamak için Genelkurmay’ın MSB’ye bağlı olduğu 1960 darbesinden önceki dönemin iyi incelenmesi gerekirmiş. Bunu “Paşa darbeyle tehdit ediyor” diye yorumlamaya “kötü niyetli” gözüyle bakılacaktır. Aba altından sopa başka nasıl gösterilir?

Hasılı, Özel’in samimiyetinden bizim kuşkumuz yok. Kötü niyet dozunu artırıp, “Demokrasilerde asker konuşur mu” diye sorsak mı? Meclis’te verilen yetkiler içinde “konuşma” yok, anlaşılan devletten verilenler içinde var. Hatırlayalım, bir de Kürtçe eğitime karşı olduğunu anlatmıştı Özel, bir yetkili de “Sana ne” dememişti.

NOT: Genelkurmay’ın BBP heyeti-Necdet Özel zirvesi için açıklaması:

“1. 18 Haziran 2012 tarihinde BBP Genel Başkanı Sayın DESTİCİ'nin talebi üzerine Sayın Genelkurmay Başkanına bir ziyaret gerçekleşmiştir.

2. Bu ziyarette görüşülen konuların farklı anlamlar yüklenerek değişik söylem ve ifadelerle medyada yer alması üzüntü ile karşılanmıştır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”

Kamuoyu, saygıyla hazırlanıyor, açıklamadan da anlaşılacağı üzere: Zira “konular görüşülmüş”, yani hepsi söylenmiş. Fazlası var, eksiği yok. Üzüntü yaratan yer, bunların “farklı anlamlar yüklenerek değişik söylem ve ifadelerle medyada yer alması” olmuş. Yani farklı anlamlar yüklenmeden, değişik ve söylem ve ifadeler olmadan yer alsaymış, iyiymiş. Bir de, BBP heyetiyle bu kadar koyu siyasi sohbet neden diye de sormak var ya… Neyse, hükümet sormuyor, hazır kıta kamuoyu olarak bana sana ne?