10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlandı ama kadın gazetecilerin adı yine yoktu.

‘Kadının adı kaç sektörde var ki’, diyeniniz olabilir ama toplumun yaralarına sözüm ona bu kadar parmak basan bir mesleğin kadın mensuplarının kendi mesleki sorunlarına bu kadar uzak kalması bir tuhaf, bir o kadar da iç acıtıcı. Bu durum aynen, çalışanlara yapılan yetersiz zamları eleştiren gazetecilerin kendi ücretleri söz konusu olunca söz söyleyememesi ya da sendikalaşmamayı eleştirirken bağlı olabileceği bir sendikanın olmamasına benziyor. Kadın gazeteciler de (kadın bakış açısına sahip olanları için konuşmak daha doğru), türlü kadın sorunlarını yazar ve bunlara dikkat çekerken, erkek egemenliğinin hakim olduğu meslek yapılanması içindeki sorunlarına dair söküklerini dikemiyor.

Şimdi, yazıyı okuyan (özellikle kadın meslektaşlarım) biliyorum ki, ‘gazeteciliğin zaten bin türlü sorunu var, kadın gazetecilerin yaşadıkları da bunların içinde farklılık arz etmiyor’ diyor, diye düşünüyorum. Ama kusura bakmayın, hiç de öyle değil. Kayseri ya da memleketin herhangi bir başka ili, hatta basın sektörünün daha ziyade kurumsallaştığı İstanbul medyasında dahi kadın gazetecilerin, cinsiyetlerinden dolayı erkek meslektaşlarından ayrı yaşadığı sorunlar olduğunu görmezden gelmek olmaz. Elbette bu, diğer sektörlerdeki kadın çalışanlar için de geçerli ama gazeteci ola ola kadın hemşirelerin ya da kadın hosteslerin sorunlarını konuşacak halimiz yok; onları ancak haber yaparız.

Kadın gazetecilerin sorunları nelermiş diyenlere de, ilk aklıma gelen birkaç başlığı sayabilirim: kadınların yalnızca ekran süsü olarak görülmesi; erkek çalışanların çok olduğu medya kuruluşlarında kadın çalışanların ortama seviye getirecek varlıklar olarak algılanması; erkek meslektaşı ile aynı eğitim düzeyine ve beceriye sahip olmasına rağmen, daha ziyade içeride yapılacak işlere uygun görülmesi; kadın gazetecilerin ciddi haber anlayışından uzak (neyse o ciddi haber ya da buna kim karar veriyorsa), sağlık, kültür-sanat, yaşam gibi soft haberleri yapabileceğinin düşünülmesi; kadın gazetecilerin olduğu medya kuruluşlarının bazılarında ayrıca sekreter ya da temizlik görevlisinin çalıştırılmaması; erkek meslektaşı ile aynı işi yapmasına, aynı mesaiyi harcamasına rağmen kadın gazeteciye daha düşük maaş öngörülmesi (çünkü toplumsal öğretilerimize göre kadın evi geçindirmekle yükümlü değildir, onu geçindiren biri vardır, kadının yaşamı daha az masraflıdır); kadınların çalışacağı fiziki mekanların sağlanamaması (örneğin bürolarda erkeklerin kullandığı tuvaleti kullanmak gibi).

Kayseri basınında kalem oynatmaya başladığım 2009 yılından bu yana, gazetecilerin ilgili günlerinde kadın gazetecilerin esamesinin bile okunmadığı dikkatimi çekmişti. Ama o zamanlar açıkçası kadın bakış açısının çok da farkında değildim. 2012 yılına geldiğimde konuyla ilgili bir haber yapmıştım. Haber, Kayseri’de gazeteciler günü kutlamalarında kadın gazetecilerin adının bile geçmemesi ile ilgiliydi. Bunu anlatabilmenin en kolay yolu, her gazeteciler gününde düzenlenen ve kadın meslektaşlarımın taraftar olarak bile gitmediği futbol maçları idi. ‘10 Ocak çalışan gazeteciler günü, kadın gazeteciler günü değil ki’ diyenler için de, ‘10 Ocak erkek gazeteciler günü de değil’ şeklinde yanıt verebiliriz. Söz konusu haber kapsamında dört kadın meslektaşımdan görüş almıştım. Birinin mesleği bırakması, birinin emekli olması, ikisinin de çalıştığı kurumları değiştirmesi dışında, içerik bakımından hiçbir değişiklik olmamış 3 yıldan bu yana. Kadın meslektaşlarımın cümlelerinden birkaçı son derece dikkate değer:

Demet Öztürk: “Mesleğe başladığım yıllarda, belediye başkanları ya da oda başkanları gazetecilere Gazeteciler Günü’nde hediye gönderirken bana da kravat gönderiyordu! O zaman başka kadın gazeteci olmadığı için bunu hoş görüyordum. Ama bunu kendi meslek örgütümüzün de benzeri şekilde sürdürmesi artık hoş görülmemeli.”

Semra Acar: “Bugün çalışan gazeteciler için bazı programlar yapılıyor. Çelenk konuyor, Vali Bey ziyaret ediliyor vs. Bir de turnuva düzenleniyor. O turnuvada kadınların top koşturduğunu görmedim. Peki, kadın gazeteciler yapılan bu programların neresinde?”

Dilek Bolat: “Futbol, geniş kitlelerin ortak kanısı olarak "erkek sporudur". Yıllardır erkek gazeteciler için, "erkek sporu" olan futbolla kutlama yapılıyor. Biz kadınlar ise her fırsatta eşitliği savunan kendi meslektaşlarımızın kutlamasına bile dahil olamıyoruz.”

Bu sorunları elin kadın hemşiresi, kadın hostesi, kadın akademisyeni, hatta hatta bu düzenden hiç de şikayetçi olmayan erkek meslektaşlarımız çözmeyeceğine göre herhalde artık bir şey yapmak lazım. O şeyin adı bir türlü oluşumunu tamamlayamadığımız ‘Kadın Komisyonu’ mu olur, eğitim faaliyetleri mi olur bilemiyorum. Ama artık oturup konuşmanın vakti geliyor da geçiyor bile. Yoksa aradan 3 değil 13 yıl geçer ama hala aynı eleştirileri yapar dururuz. Ama bir bilge insanın da dediği gibi, ‘Düşünerek başarıya ulaşan tek varlık tavuktur’. Erkek egemen toplumda kadınlara ‘tavuk’ yakıştırması yapıldığını hatırlatmayı da borç bilirim…