30 Mart yerel seçimlerine “Demokratik özerkliğin inşası için özyönetimlerle özgür kimliğe" sloganı ile giren BDP seçim sonucunda önemli bir başarı sağladı. Demokratik özerkliğin tüm toplumsal farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü ve yaşatıldığı bir sistem olduğu belirtilirken, bu toplumsal zenginliklerin özgünlüklerini koruyarak, kendi özyönetim organlarını oluşturmasının ve kendi kendisini yönetmesinin vazgeçilmez bir genel kabul olduğu ifade edildi. Demokratik Özerklik birinci derecede önem arz ederken, ondan sonra da ilk defa hayata geçirilecek olan Eşbaşkanlık sistemi geliyordu.

Dün Mardin’in Dargeçit (Kerboran) ilçesi Eşbaşkanı Sinan Akan’la yaptığımız söyleşiye yer vermiştik. Bugün de diğer erşbaşkan Zeynep Sipçik ile görüşmemizi yayınlıyoruz. Dargeçit için “Burası muhafazakâr bir yer” diyen Zeynep Sipçik, tokalaşırken birçok sıkıntı yaşadığını anlatıyor, bunu çok yadırgadığını ama bir değişim yaşandığını belirtiyor.

Zeynep Sipçik 1985 Diyarbakır (Amed) doğumlu ve aslen Silvanlı. İlk-ortaokul ve lise öğrenimini Diyarbakır’da tamamlamış. 2006′da Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde Sosyoloji bölümünü kazanmış ve 2010 yılında mezun olmuş. Üniversite yıllarında gençlik ve kadın çalışmalarında yer almış. Yaklaşık 4 yıl Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) adına Derik Belediyesi Peljin Kadın Merkezi’nde kadın çalışmaları içinde bulunmuş. Bu süre zarfında sadece Derik değil Mardin ve diğer ilçelerinde de kadın çalışmalarında (panel, konferans, çalıştay, kurultay ve kadınlara dönük farkındalık eğitimlerinde) bulunmuş. Ayrıca 7 yıl Kürtçe dil eğitimleri de vermiş. 30 Mart seçimleri ile birlikte Dargeçit (Kerboran) Belediyesi Eşbaşkanı seçilmiş.



BDP 30 Mart yerel seçimlere Ekolojik, Demokratik, Cinsiyet Özgürlükçü Toplum Paradigması ile girdi, böylesi bir programı hayata geçirirken öncelikleriniz nelerdi?

Zeynep Sipçik: BDP günümüz sistem partilerinden başka bir şekilde yerel sistem modeli oluşturmaya çalışıyor. İfade ettiğiniz paradigma içindeki temel özellikle cinsiyet özgürlükçü, katılımcı yanlarının çok daha güçlü olmasıdır. Sıradan bir belediyecilikten ziyade taban eksenli, onların istemlerini dikkate alan bir çerçeve içinde durmaya çalışıyor. Bunlardan anlaşılması gereken elbette parke taşları değil, koca koca binaların kurulması da değildir. Önemli olan kadın eksenli bir örgütlenme içinde olmaktır, kadın meclisleri, komisyonları, kadın danışma merkezinin oluşması gerekiyor. Öte yandan belediye içinde gençlik merkezinin oluşturulması gerekir. İsimler çok da önemli değil, önemli olan içinin nasıl doldurulacağıdır.

Birlikte yönetmek dediniz, bunu nasıl hayata geçiriyorsunuz?

Zeynep Sipçik: Beş aylık bir süreç aslında uzun bir zaman değil. Çok yoğun gündemler içinde olduk bu zaman dilimi içinde. Örneğin Rojava ve Kobani’de gerçekleşen katliamlar, IŞİD’in katliamları. Bunların yaratmış olduğu büyük acılar vardır. Çok iyi biliyoruz ki; Rojava’da gerçekleşen bir Kürt devrimidir. Kürt Özgürlük Mücadelesi geniş bir kapsam içinde devam ediyor. Biz de bütün bunları görmek durumundayız. Halkın bizden talebi daha çok kendi özgürlüğüdür.

Benim için ise özelde daha çok Kerboran’ı gözlemleme, anlamaya çalışma şeklinde oldu. Özellikle de kadınları ve gençleri anlamaya çalışma. Geldim, “hadi bir kadın merkezi yapalım”dan ziyade, ihtiyaçları daha içeriden gözlemlemeye çalıştım. Gençler için de aynı şey geçerli. Merkezler gereklidir elbette, ama nasıl, nerede bunun için biraz zamana da ihtiyaç var.

Dargeçit halkı sizi izlemeye çalışırken, öncelikle çok geniş bir politik çerçeve koydunuz. Bunu görmek isteyecekler, yani sizin ifade ettiklerinizin bir kısmı belki sistem içi şeyler ama sistem içinde sisteme rağmen başka bir şeyleri de inşa etmeye çalışıyorsunuz. Bu kentin insanları ile bunu nasıl paylaşıyorsunuz, sizi nasıl karşılıyorlar.

Zeynep Sipçik: Daha önce görmedikleri, alışmadıkları bir yönetim biçimi bizimkisi. Geçmiş belediyelere dönük bir şeyler de pek söylemek istemem ama kimi örnekler durumu izah etmesi açısında önemli. Mesela, hizmeti yaptıkları parke taşından ibaret görenler olmuş. Evini yapana yapı malzemesi vermek, böylesi taleplerini görmek şeklinde olmuş. Halk da buna bir yerinden alışmış. Böyle olunca bize dair böylesi beklentiler oluyor. Bunu yavaş yavaş aşıyoruz. Anlatmaya çalışıyorum, yapmak istediklerimizin yanında böylesi kimi maddi imkân ve olanakların sağlanması ile karşılaştırılmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Tabi bu duruma kendileri gelmedi. Konuştuğumuzda iyi anlaşıyoruz. Bunları dikkatle dinliyorlar. Mahalle meclisleri pek yaşam bulmamış, sivil toplum örgütleri yok, gençlik örgütleri yok. Böyle olunca kimi kurumlar ile bir araya gelmek bir şeyleri doğrudan konuşmak, çözüm aramak mümkün olmuyor.

Gençlik olabildiğince var, kadın gücü de var, ancak kurumsallaşmamış. Böyle olunca dağınık bir durum ile karşı karşıyayız. Elbette olmayacak bir şey de değildir. Bunları yapma gücümüz var ve de yapacağız. Delegelerimiz seçiliyor, kadın, gençlik, mahalle meclisleri için pratik bir süreç işliyor. Katılımcılığın oluşması için böylesi örgütlenmelerin mutlaka oluşması gerekir. Kendi aralarında sorunlarını bu kurumlar için tartışmaları, taleplerini oluşturmaları ve daha sonra bizi buna dahil etmeleri gerekir.

Kimi sendikalarımız var, Eğitim-Sen, Tüm Bel-Sen, SES, ama ortak bir zeminde buluşmamışlar. Bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Şunu hemen ifade etmeliyim, halk umutlu, yeni şeyler, farklı şeyler görmek istiyor. Belediye içinde kısmi başlayan kadın bakış açısını ilgi ile izliyorlar.

Diğer önemli bir konu da Demokratik Özerkliğin inşası. Bunu nasıl anlatıyorsunuz, gündelik hayattaki karşılığı nelerdir?

Zeynep Sipçik: Özgürlük paradigmamıza uygun bir gelişme ancak meclisler üzerinden olabilir. Bunu halka anlattığımızda heyecan ile karşılıyorlar. İlgi ile dinliyorlar. Bizler de halkın bu sürece hazır olduklarını görüyoruz. Yeni yönetimin neyi istediğini, neyi yapmak istediğini görüyorlar.

Bunları hayata geçirmeye çalışırken sizi besleyen bir model var mı?

Zeynep Sipçik: Özgür Gündem gazetesinde okudum. Sanırım İspanya’da bir yerdi. Birlikte herkesin/halkın yaşanan sorunlara çözüm ürettikleri bir yerdi. İnsanlar kendi ihtiyaçları doğrultusunda her şeyi birlikte yapıyorlar. Ben bunun burada da hayat bulacağına inanıyorum. İspanya’nın Endülüs Bölgesi’nde Marinaleda kasabası. Çok iyi bir örnek. Bunu çoğaltmak mümkün. Belediyeyi kaldırıp bunu yapalım demiyorum, ama oradan beslenerek çok şey yapmak mümkün. Tarla çalışanın, toprak onu ekenindir.



“30 YILLIK BİR SAVAŞI ARKAMIZDA BIRAKTIK”

Yakın zamanda size oradan bir selam gönderirim.

Zeynep Sipçik: Hayır, birlikte gidelim. Okuyunca çok etkilindim. Kerboran öznelinde düşündüm bu modeli. Kürt halkı bilinçli, ne yapılacaksa buna kendi emeğini ve de bilincini en üst biçimde katar. HDP olunca tabi sadece Kürt halkı demek de artık eksik bir ifade ediyor. Mazlum halklar demek en uygunu. Yüzlerce yıldır bu coğrafyada egemenlerin her türlü zulmüne maruz kalmış bu halklar her türlü gelişmeye de açıktırlar.

Kapitalist modernite üzerinden değil, demokratik modernite üzerinden bir gelişmeyi öngörüyoruz. Nitekim bizim için geçerli olan da budur. Yıllarca sistemin her türlü tahribatını yaşamış bu halklar ile yeni şeyler yapmak elbette mümkündür. 30 yıllık bir savaşı arkamızda bıraktık. Bundan sonra daha büyük işler yapacağımıza inancım tamdır. Özgürlük mücadelesi mazlum halkların birlikteliğinde gelişebilir ancak. Kürdü, Türkü, Arabı, Ermenisi, Çerkesi birlikte her şeyi yapabiliriz. Bunu Rojava pratiğinde görüyoruz. Özgürlük mücadelesinin ezilen halklar ile başarılacağına inanıyorum.

“TOKALAŞIRKEN SIKINTI YAŞADIK”

Burada ilk kadın başkansınız, en genç başkansınız ve de eşbaşkansınız. Üçünü bir araya getirdiğimizde duygu dünyanızda, pratik hayatta neler yaşadınız?

Zeynep Sipçik: Yoğun bir süreç oldu. Kadınlar şunu çok iyi biliyorlar artık, bu belediyede artık bir kadın başkan var. Genç bir kadın olarak da Feodalizmin yoğun yaşandığı Kerboran gibi bir yerde kadın olmak, genç kadın olmak basit bir şey değil. Bizim avantajımız ise otuz yıllık Kürt mücadelesinde kadının gücü oluştu. Buraya bu güç ile geldik. Halk da bunu biliyor. Bu gücün farkındalar. Kadının ranta karışmayacağını çok iyi bilir. Mantık ve de duygusallığı bir arada tutarak çözüm geliştirecektir. Ancak kimi şeyler de yaşadık. Burası muhafazakâr bir yer, tokalaşırken birçok sıkıntı yaşadık. Elini bir kadına uzatmak istemiyor, ‘abdestliyim’ diyor. Bunu çok yadırgamadım. Ama zamanla kırılmaya başladı. Bir değişim yaşanıyor.

Diyorum; tabi dinin yaklaşımı önemlidir, ancak abdest bakış açısı ile kırılır. Hangi niyet ile o insana bu selamı verdiğin önemlidir. “Elini bir yoldaşına uzatıyorsun”, dediğimde bu çok hoşlarına gidiyor. Yavaş yavaş oturuyor. Burada taziyelere gidiyoruz. Kadınların erkeklerle birlikte taziyeye gitmelerine alışık değiller. Kimilerinin morallerinin bozulduğunu, alanı terk ettiklerini gördüm. Şimdiye kadar böyle bir şey yaşamamışlar, karşılaşmamışlar. Kadınlar ise bizi gördüklerinde çok seviniyorlar bunu onların yüzünde görmemiz mümkün. Erkekler de bu duruma alışıyorlar. Kadın ve erkeğin birlikte olması halinde gerçek bir özgürlüğün mümkün olabileceğini göstermeye çalışıyoruz.

Feodal bir toplumuz, ister istemez oluyor böyle şeyler. Ama değişiyor.

“ERKEK ALANI OLARAK KABUL EDİLMİŞ BİR ALANDA ÇALIŞMAK ZOR”

Eşbaşkanlık nasıl gidiyor, Sinan Akan ile birlikte işleri yürütürken nasıl bir paylaşım ve çalışma tarzı içindesiniz?

Zeynep Sipçik: Şimdi sosyolog kimliğimden ziyade kadın kimliğim ile konuşacağım. 2010-2014 yılları arasında kadın çalışmaları içinde bulundum. Kadın tarihini birçok boyutu ile çalıştım. İtiraf etmem gerekirse kadın çalışmaları içinde bulunmuş, bir şekilde bu çalışmaları yürütmüş birinin böylesine eril bir mekân ve de çalışmada bulunması oldukça zor. En nihayetinde başkanlık hep erkek ile anılır olmuştur. Şimdi kadın kimliği ile bunun içindesin. Tansu Çiller gibi bir kadın, yani eril zihniyete sahip, kadın kimliğine ihanet eden biri olsaydım bu kadar zorluk çekmezdim. Nihayetinde her şey bu zihniyete göre dizayn edilmiş durumda.

Kadın çalışmalarından gelen biri için çok zor. Bir yerden işte başkanlık verdik diyebilirler, ancak içeriden baktığında o kadar kolay olmadığını görüyorsun. Erkek kadın çalışmasına girse bu çalışmanın ne kadar değerli olduğunu görecektir. Ama bir kadın olarak erkek alanı olarak kabul edilmiş bir alanda çalışmak zor. Bunu değiştirmek zor, eril zihniyeti yıkmak ciddi bir emek gerektiriyor. Buraya ilk geldiğimizde sadece iki kadın memur vardı, şimdi çok değişti. Bina o zaman tamamen erkekti. Şimdi üç kadın daha alındı. Birimleri biraz karma hale getirmeye çalışıyoruz. Halkımızdan kadınlar geldiğinde kendi cinslerini daha çok görecekler.

Eşbaşkanlık sistemini sormuştunuz, biraz dağıttım sanırım. Çalışmalara kadın bakış açısının yansımasıdır esas olan bu sitemde. Önderlik için ise kadının erkek ile mücadelesinde kadına yeni bir alan kazandırmaktır. Açık olan budur. Burası bir mücadele alanıdır. Bunu küçük yerlerden başlattı bu hareket. Şimdi en üst boyutta yaşanıyor. Bunu mücadele alanı olmaktan çıkarıp erkek ile ortak mücadelenin alanı haline getirmek gerekiyor. Arkamızda beş bin yıllık eril bir tarih var, bununla uğraşmak bunu değiştirmek kolay değil.

Günümüzde insan genleri ile oynamak o kadar zor değil, teknoloji bu konuda çok değişti. Ancak, toplumsal bir değişim yaratmak çok zordur. Ama oluyor bir şeyler.

Dün Hasankeyf’teydik. Korkunç bir şey, bir kent, tarih, yaşam bu şekilde mi katledilir? Korkunç bir durumdu gördüklerimiz. Ilısu barajı oraya kadar gidecek ve sekiz bin yıllık bir tarih/insanlık mirası suyun altında kalacak. Bu barajın gövdesi Kerboran’da yükseliyor. Buna dair bir sözünüz, çalışmanız oldu mu?

Zeynep Sipçik: Kürdistan coğrafyasında barajların ne için yapıldığını çok iyi biliyoruz. Bölgeyi militarist uygulamaların merkezi haline getirdiler. Bu barajların insanlık için hiç bir artı değeri yok. Sisteme ekonomik açıdan da bir getirisi yok aslında. Bunlar bu tarihi ve de coğrafyayı insansızlaştırmak amacı ile yapılıyor. Buradaki baraj gövdesini de görmenizi isterim. Diğer yandan bu baraj gölü çevresi onlarca karakol ile doldurulmuş. Bu karakollar ne için yapılıyor? Amaç karakollar için bir neden oluşturmak mı? Amacınız bu karakolları yapmaktı da barajı buna vesile mi yaptınız? Burada coğrafyaya karşı ciddi bir katliam söz konusu. İklim değişmeye başladı. Ekolojik denge altüst edilmeye çalışılıyor. Bunu bilerek yapıyorlar.

Bu karakollar ile korkuyu kazıyorlar dağa taşa. Halkın tepesinde karakollar, silahlar, tanklar, toplar… biz buradayız diyorlar. Buna dair elbette politikamız var. Paradigmamızın temel bir yaklaşımı zaten ekolojik olmasıdır. Bu anlamda karşıyız bu barajlara. Halk ile birlikte buna karşı çalışıyoruz.



İlgili röportaj:



Dargeçit Belediyesi'nde 'Şaréderiya Karboran' tabelası