Üstad Yaşar Kemal'in anısına...

Yaşar Kemal de öldü!

İyi insan olmanın kimliğini yitirdik, kimsesiz ve kimliksiziz artık.    

Buhurcuların, Torosların kokusunu yitirdik.                                                    

Birçok yazar, dostları,  tanıdıkları "Koca Çınarı" anlattılar. Kimi çocukluk anılarının kahramanına seslendi, kimi yüreğinin şefkat pınarına, kimi de o dünya kadar yüreğin yokluğuna...

Okurları anlatmalı Yaşar Kemal'i aslında. Çünkü en iyi okur bilir kalem ve kağıdın fermanını.

************

Murathan Mungan'ın dediği gibi; bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın. Önce içine atarsın, sonra susarsın.    

İlk günün sabahında, ilk sabahın akşamında yazmayı denedim, ama ne vakit yazmaya çalışsam yutkunamadığım bir yumru gibi boğazımda düğümlendi o yalnızlık, o keder, o yokluk...

Her şey olmayı denemiş ama hiçbir şey olamamış Ertuğrul Özkök'ün yazdıkları, en büyülü olandı bana göre.

Devrilen bir çınarın toprağına el sürüyordu. Yaşar Kemal'in en sevdiği oyuncağı "rüzgâr gülünü" anlatıyordu.

Sonra "iyi insan olmanın" en muhteşem halini anlatıyordu.  

Muhteşem bir tezat!

92 yıllık yaşamı boyunca kötülük namına ne bir iz, ne bir esinti bulamayacağınız bir bilgenin evinde "iyi insan olmanın" niteliklerini sorgulamak anlamlıydı.

Üstelik bunu kibirden ve kötülükten başka meziyeti olmayan biri yapıyordu. Kendisini sorgulamayı idrak edemiyordu oysa "kırgınlıklar" onda saklıydı.       

Kim bilir belki de Raskolnikov'un çektiği acıları intiharın kıyısında yaşaması gibi o da kötülüğünü iyilerin arasına karışarak sorguluyordu.

İntihar ipi salınırken çarpan yürek, büyüyen gözler, ürpererek soğuyan beden, algının değil korkunun eseriydi.

Pişmanlık değil azap vardır böylesi çelişkili yaşamlarda.

**************

"İyi insan olmak" büyülü bir güzergahta yürümek değil insanların arasına karışıp azığını paylaşmaktır, bunu bize öğütledi bin bir kokulu çiçek bahçesi. 

Müfrezelerin sardığı derelerde o geçit vermez geceydi Yaşar Kemal.

Sakin ve koruyucu gece...

Kana kana içtiğin su, o suyun ak köpüklerinde yıkanan çakıl taşlarını sarıp sarmalayan köktü.

Pürenlerin, yarpuzların ölüye can veren kokusuydu.

Sekerken daldan dala ha babam şakıyan kuşların, Kelebeklerin, amber kokusu taşıyan berrak kanatlarıyla vızıldayan bal arılarının canıydı.

Dikenli gevenlerin tepesinde usulca salınan nakış nakış pembe çiçeklerin korkuya meydan okuyan küçücük bedenleri, kocaman yürekleriydi.

Buğusu genzi yakan toprağın içinde kımıl kımıl gezinen karıncaların gözlerinde beliren ışıltılı salınıştır. Börtü böceğin avaz avaz gecenin soğuğuna, günün sıcağına eşlik etmesidir.

Bir de harelenen sarı sıcak var ki değme gitsin, buram buram Yaşar Kemal kokuyor.

Zulme isyan o dağlarda, ovalarda, hükûmet destekçisi ağaların, kahyaların karşısına bir mavzer gibi dikilen safı yürekti.

**************

Çukurova'da evi barkı talan edilen Ermeni'ydi, yuva yıkanın yuvası olmaz diye öğüt verirdi.

Serhat dağlarında, Diyarbakır ovasında, heybetinden ödün vermeyen Kürt'tü.

Ege'de Çakırcalı Efe, Orta Anadolu'da fukara bir köylüydü.

Hele bir de hafiften yağmur yağmışsa kurumuş otların, yaprakların, çamların baş döndüren mayhoş kokusu akşamın serinliğinde salına salına bir eser ki için içine sığmaz bir çift söz beklersin...

Heybenden dökülür inci gibi dizeler, nazlı nazlı dizilir sıra selviler misali...

Anlarsın ki Yaşar Kemal doğadır, cümle tabiatın dilidir, coşkusudur.

Ve iyi insan olmanın kimliğidir.