Bir filmi sizin için değerli kılan nedir? Film konuşuyorum sadece, derdim film kritiği yapmak değil. Bunu yapmak için elbette bu alana dair daha derinden/içeriden bir bilgi/deneyim sahibi olmak gerekir. Edebiyata olduğu kadar sanata da yakınlığım bu alana dahil olurken yaşadığım heyecan, hayatın koşturmaları arasında unuttuklarıma, ya da bakmadığım/bakamadığım birçok başka şeye bir de yazarın/senaristin gözü ile bakabilmektir. Kazım Öz’ün ZER filmine de bu şekilde baktım.

Öncelikle şunu ifade edeyim, ilk sahnesinde kendimi filmin içinde buldum. Filmin bütün süreçleri içinde adeta kişisel olarak film kareleri ile bir yolculuk içinde buldum kendimi. Filme dair beni bu kadar heyecanlandıran kendimi bu kadar içinde bulmam mı oldu, yoksa filmi senaryosu, kameraya akan görüntüleri ile yakaladıklarım mıdır? Bunun hala tam bir cevabı bende yoktur. Sıcağı sıcağına yazıyorum, zira filmi dün izledim.

Kazım Öz’ün Ax belgeselini çok beğenmiş, Bahoz filmi için ise; “ama heval bir sürecin her şeyini illa anlatmak zorunda mısın?” diye daha filmin yarısında serzenişte bulunmuş birisi olarak ‘ZER’i heyecanla ve yürek/duygu ile dolu dolu izledim. Dediğim gibi beni bu kadar heyecanlandıran kendi hikayemi de bir şekilde burada bulmuş olmam mıdır? Daha birkaç gün önce kız kardeşim; ”Ercan romanını okudum, sendeki bu gitme halleri var ya, her zaman kaçmaktı, belki de aradığın şeyler uzakta olan şeyler değildi” cümlesi aklımda iken, oyuncu Nik Xelilaj’ın ismimin filmdeki adının ‘Jan’ olduğunu gördüğümde heyecanım arttı.

Babaannesi; “adını ben koydum” diyene kadar kendi isminin Fransızca’dan geldiğini düşünür. Oysa ismi Jean değil Jan’dır ve Jan da Kürtçe acı, sızı demektir. Ben de yıllarca önce kendime aynı sebepler ile ‘Jan’ ismini koymuştum. Elbette yaşam hikayem ve yaşadıklarımın filmdeki ‘Jan’ ile yakından uzaktan bir yakınlığı yok diyorum... desem de kulağımda annemin ‘Biz aslen Ocavıklıyız’ cümlesi hala asılı durur. İçimde kocaman bir ah! Ben annem ile nasıl bir kez bile Ocavık’a gitmedim. Koçgiri’den Dersim’e gitmek o kadar mı zordu? Şimdi kendimle sözleşiyorum, daha annem ile paylaşmadım, hedefim şu lanet “mülteci” hallerini aralayıp geldiğim topraklara erkenden bir yol almak ve annem ile Ovacık’a gitmek.

Dersim’e ilk gittiğimde bir sabah her zamanki gibi güneş ile uyanmış tepelerine doğru yürümüştüm. O zaman içimde burası, bu topraklar, bu nehir, ağaçlar, kuşlar, buradaki doğanın başka bir dili var diye düşünmüştüm. O yolculuklarımdan birisi için; “Bu dini bir ritüel mi, inanç meselesi mi, doğa ile birkaç saatliğine de olsa bir iç-içe olma hali mi? Amaç/niyet ne olursa olsun, bu dağların, kayaların, akan nehrin bir parçası olmaktan insanlar çok mutlu…” diye yazmışım.

Jan’ın filmdeki hikayesi ile dün bir kez daha bunu yaşadım. Filmin kamerası Dersim içinde yol almaya başladığında, köy yollarında, karşılaşılan insanlar, insanların kısa kısa hikayeleri bana çok samimi ve sıcak geldi. Zaman zaman daha kameraya yeni bir cümle, bir kare inmeden ben oraya bir cümle, bir sahne koymaya başladım.

İki cevizden bir hikaye çıkar mı demiyorum artık. Filmin daha ilk sahnesinde iki cevizin Jan’ın parmakları arasında yakaladığı ritim ile ben kararımı verdim. İki cevizden bir hikaye çıkar, iki cevizden kocaman bir tarih çıkar, iki cevizden Dersim’de insanların on binlerce/ yüz binlerce nasıl derelere doldurulduğu hikayesi çıkar. Zer’i ‘Dersim bir çıbanbaşıydı, kesilip atılmalıydı’ diyenlerin torunları izleseler şimdi ne derler diye merak ediyorum. Kazım Öz’ün bu filmdeki temel başarısının da bu olduğunu düşünüyorum. Bu filmi Türkiye’de herkese izletebilirsin, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde; kendi nehirleri, ağaçları, kuşları, inançları, dilleri, kültürleri ile iç içe bir halkın Türkiye Cumhuriyeti devleti için neden bitmeyen bir düşman olduğunu anlatmak için…

Bir filmin derdi olabilir mi korkunç bir tarihi trajediye perde aralamak? Dersim’e dair bir şeyler okumak bir yana, 1937/38’lerde gelen insanların birilerinin ‘kahraman’ nutukları, ‘vatan, millet’ histerik duyguları ile hayatlarının nasıl korkunç bir şekilde çalındığına da bir ses veriyor Zer filmi. Korkunç tarihi bir trajediyi/soykırımı anlatmak her zaman çok zordur.

Kazım Öz hikayesi ve kamerası, Jan ve Zarife ise oyunculukları ile Dersim’de yaşanan bu tarihi trajediyi heyecanlı bir yol hikayesi ile anlatmışlar. Dediğim gibi ben sanat/sinema eleştirmeni değilim, izlediklerim ile bir yola çıkabiliyorsam, ya da o film beni bir yola çıkarıyorsa benim için değerlidir. ‘Zer’ filmi de bir sebepten dolayı benim için değerli oldu.

Yol uzaklara değil, yanı başına olsun!