Üç yıl peş peşe Newroz’u Diyarbakır’da izledim. Kadın-erkek, çocuk-yaşlı demeden yüzbinlerce kişinin saatlerce Newroz Alanı’nda hep birlikte eğlenmesi, coşması, vakit geçirmesini izlemek Kürt sorununu ve Kürt siyasi hareketini anlama açısından hayli öğretici olmuştu. Görüp duyduklarımı, hissettiklerimi yine Vatan Gazetesi’nde (hatta NTV’de bile) yazıp anlatmıştım, tekrarlamak istemem. Ancak şu kadarını söylemekle yetineyim: İzlediğim Newrozlarda Kürtler için hayati bir eşiğin aşılmış, kimlik inşa sürecinin tamamlanmış olduğunu gözlemiştim. Buna bağlı olarak, bu hareketin, şiddeti ne olursa olsun, baskı politikalarıyla bastırılmasının imkansız olduğu sonucuna vardım. Tam da bu nedenle KCK operasyonlarını daha ilk andan itibaren eleştirdim, eleştirmeyi sürdürüyorum.

Olaylar “geliyorum” dedi

Bu yıl Newroz için Diyarbakır’a gidip gitmemek konusunda epey tereddüt ettim ve sonunda gitmememeye karar verdim. Çünkü son üç yıldaki “şenlik” görüntüleriyle karşılaşmayacağıma emindim. Bu yaştan sonra “savaş muhabiri” filan olmaya da niyetim yoktu.

Gitmeme kararı aldığımda devlet henüz Pazar günü yapılması kararlaştırılan kutlamaları “bayram gününde kutlanır” gibi abes bir bahaneyle yasaklamamıştı. Ancak bu yılki Newroz’un olaylı, yani tatsız geçeceği her halinden belliydi. Yani devlet dünkü kutlamalara izin vermiş olsa bile olaylı bir Newroz yaşanacağını düşünüyordum. Kürt siyasi hareketinin yasal ve yasadışı alandaki sözcülerinin peşpeşe yaptıkları açıklamalar ve uyarılara rağmen bu kaçınılmazdı. Böyle düşünmemin üç nedeni var:

1) Her ne kadar MİT krizinin ardından bir çizgi değişikliği beklentisi hayli artmış olsa da devlet Kürt sorununda sertlik yanlısı tutumunu sürdürüyor, yani İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin pek “gidici” gibi gözükmüyor;

2) Yöneticileri ne tür açıklamalar yaparlarsa yapsın Kürt sorununda yaşanan gerilim artışı PKK’nın işine geliyor, bu nedenle örgüt en ufak bir çatışma ihtimalini bile değerlendiriyor;

3) Kentlerde Kürt hareketinin tabanını oluşturan gençliği denetlemek kolay kolay mümkün olmuyor. Bu gençlerin sadece BDP’yi değil, zaman zaman PKK’yı bile dinlemedikleri görülüyor.

Tüm sorunların anası

Dün İstanbul ve Diyarbakır başta olmak üzere Newroz nedeniyle yaşananlar bir kez daha Kürt sorununun Türkiye’deki tüm sorunların anası olduğunu gösterdi. Ayrıca bir kez daha görüldü ki Kürtleri ve Kürt siyasi hareketini dışlayarak, sindirmeye çalışarak bu sorun çözülmez, tam tersine daha da derinleşir. Bu noktada hükümetin, AKP’nin kuruluş günlerinde dillerden düşmeyen bir cümlesini yeniden benimsemesi gerekiyor. Hatırlarsanız şöyle diyordu AKP’yi kuranlar “bizim iktidarımızda yasaklamak yasak olacak!” Ama yaklaşık 10 yıllık deneyime baktığımızda yasaklamanın yasak olduğu bir Türkiye idealinin hayli gerisinde kaldığımızı görüyoruz, hele söz konusu olan Kürt sorunuysa.