Yoksa her şey Başbakan’da mı düğümlenecek?

Aziz Yıldırım’a Allah kolaylık versin.    İnşallah en kısa sürede hapisten çıkar, tutuksuz yargılanmaya başlar ve aklanır.
Fenerbahçe’ye gönül verenlerin dün Silivri önündeki gösterisi gerçekten çarpıcıydı.
Sarı lacivertli taraftarların Aziz Başkan’a ve kulüplerine sahip çıkması hiç kuşkusuz güzeldi, duyguluydu.
Bir Galatasaraylı olarak Aziz Yıldırım’ın, Fenerbahçe’nin bu zor günleri bir an önce atlatmasını içtenlikle diliyorum.
Bunun hem Türk futbolu için, hem de hayatımın en keyifli, en renkli heyecanlarından biri olan Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti için ne kadar önemli, ne kadar hayati olduğunu biliyorum.
Ama şunun da farkındayım:
Türk futbolunun halleri kötü!
Türk futbolu temiz değil.
Ama bugünün meselesi de değil bu. Futbolumuz uzun yıllardır kirli. Türk futboluna şike ve ‘mafya’nın bulaşmış olması yıllar öncesine gidiyor.
Ne yazık ki öyle.
Kökler derinde...
Bu kökleri kesmek şart.
Öncelik bu.
Türk futbolunun çıtasını samimiyetle yükseltmek isteyenlerin, bu işin ancak kirden arınmakla mümkün olabileceğini görmeleri gerekiyor.
Ama şimdilik göze çarpan şu:
Kirden bir an önce arınmak yerine, ipe un sermek eğiliminin futbol ve siyaset dünyasında yaygınlaştığı görülüyor.
Köklü önlemler yerine vaziyeti ya da eski deyişle zevahiri kurtaracak pozisyonlarla yol alınmak isteniyor.
Ayrıntıya girmek istemiyorum.
Ama bu yol yanlış. Boğayı boynuzlarından tutmadan düzelmez bu işler.
(1) Futbolumuzu tepeden tırnağa sarsıp değiştirmeden...
(2) Futbolun yönetimini yepyeni bir yapıya kavuşturmadan...
(3) Futbolu siyasal iktidarın, siyasetin etki alanının dışına çıkarmadan...
(4) Futbolu kulüpler birliği gibi çatı örgütlerinin hegemonyasından da kurtarıp gerçekten özerk kılmadan...
(5) Bütün bunları yapmadan Türk futbolu düze çıkamaz.
Bunları düşünenler yok değil.
Ama sesleri fazla çıkmıyor.
Nedenleri malum...
Ancak, bu ülkede futbola gönül vermiş olanların bence bir noktayı kafaya koymaları lazım.
Futbolda devrim olmadan çıkış yok!
Bir başka deyişle:
Futbola devrimci gerekiyor.
Evet, kolay değil.
Ama, bugüne kadar izlenmiş olan yol da çıkmaz yol. Çünkü krizden, eski deyişle, ‘idare-i maslahatçılık’la çıkış yolu aranıyor.
Bu arada sormak lazım:
Her şey gibi futbolumuzun içinde kıvrandığı kriz konusu da yoksa Başbakan Erdoğan’da mı düğümleniyor?
Gelip ona mı dayanıyor?
Kapalı kapılar arkasında son sözler ondan mı bekleniyor? O da bu rolü seviyor ve de benimsiyor mu yoksa?.. 
Bu sorular yersiz değil.
Oysa doğru olan, futbol dünyasının kendi kaderini kendi eline almasıdır. Boğayı boynuzlarından yakalayacak cesareti, kararlılığı göstermesidir.
İpe un sererek krizden çıkılmaz.
Evet, devrim lazım!
Ne kadar güç olduğunu biliyorum.
Ve Atatürk’ün bir sözüyle yazımı noktalıyorum:
“İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar!”