Bu pazar günü içimden futbol yazmak geldi. Cuma gecesi ne yazık ki 2-0 mağlup olduğumuz Hollanda milli maçını seyredince, kendi dünyamda güzel oyun depreşti.
Çünkü kötü maçtı.
Maalesef bizim takım da ruhsuzdu.
Canım sıkıldı.
Kolay değildir güzel maç yakalamak. Bir futbol dilencisi olarak dua edersin, edersin, sonunda öyle bir 90 dakika seyredersin ki, rüyalar hakikat olur.
Geçen akşam böyle değildi.
Yine kafadan kötü bir başlangıç yaptık. Bir türlü şeytanın bacağını kıramıyoruz. Elemelerde hep zora sokuyoruz kendimizi, sona bırakıyoruz işimizi...
Milli Takımımızın Brezilya’daki 2014 Dünya Kupası’na katılmasını istiyorum canı gönülden.
Ama yine iyi başlamadık.
Daha maçın başında Arda’nın kaçırdığı gol hiç kaçar mıydı?..
Arda’nın harcadığı aynı pozisyonda gol nasıl atılır, topun dibine hafifçe nasıl vurulur ve kalecinin üzerinden nasıl ağlara gönderilir, Hollandalı topçu tarafından sergilendi maçın sonuna doğru...
Selçuk İnan neden oynamadı?
Bu soruyu bir Galatasaraylı olarak sormuyorum. Milli Takım’ın başarısını içtenlikle isteyen bir futbolsever olarak dile getiriyorum.
Ayrıca bu soruyu yalnız ben değil, futboldan anlayan neredeyse herkes medyada soruyor.
Selçuk formda.
Selçuk Cim Bom’da çok iyi.
Ve Selçuk’un takır takır gol atan iki takım arkadaşı Burak’la Umut da Milli Takım’da. Selçuk, Trabzonspor’dan beri Burak’la Umut’u besleyip onlara leblebi çekirdek gibi gol attırmaya devam ediyor.
Üstelik Hollanda savunması zayıf.
Bu da çok iyi biliniyor.
Neden iki uzun ve kıvrak topçuyla, onların arkasında Selçuk oynamıyor ki? Niye Burak son 20 dakikada oyuna dahil ediliyor? Pek iyi oynamayan Emre’nin yerine, Selçuk dururken, niye o kadar maç eksiği olan Nuri Şahin alınıyor ki?
Evet, Tunay da iyi futbolcu.
Ama Selçuk varken, bekleyemez miydi?
Solda, büyük topçu Robben bizi neredeyse delik deşik etti. Hamit yavaş, yetersiz kaldı karşısında.
Robben’i cümle alem biliyor artık. Onun karşısında Gökhan Gönül daha iyi olmaz mıydı? Hamit takımda oynayacaksa, ileriye kaydırılamaz mıydı?
Farkındayım.
Biraz çizmeden yukarı çıkıyorum.
Ama Abdullah Hoca şunu bilmeli. Kuliste, kendisinin kadro tercihleri konusunda bu eleştirilerin çok daha sertleri yapılıyor hakkında...
Daha işin çok başındayız.
Uzun bir yolumuz var.
Duygularımızdan arınarak yola devam etmemiz gerekiyor, eğer Brezilya 2014’e katılmak istiyorsak...
Hollanda karşısında en azından bir puanı hak etmiştik. Böylesi yazık oldu. İnşallah salı gecesi İstanbul’da Estonya’yı net biçimde geçer gideriz.
Korkulu rüya görmeyelim lütfen.
Bir pazar günü futbol yazarken aklımda Galatasaray’ın Manchester United’le oynayacağı maç var.
Efsanevi Old Trafford’da oynayacağımız Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçımızın heyecanını daha şimdiden hissetmeye başladım.
Uzunca zamandır bu bir ilk.
Kaç yıldır ‘devler ligi’nden uzak kalmıştık.
Fatih Hoca’yla aslanlarının geçen yıl Kadıköy’de, Saracoğlu’nda kaldırdıkları süper lig kupasıyla birlikte yeniden ‘2000 ruhu’nu yakalamaya başladıkları kanısındayım.
Ayrıca, klasik tezviratın aksine Brezilyalı yeni stoperimiz Cris’in de isabetli bir transfer tercihi olduğunu düşünüyorum.
Bu arada Old Trafford’da, Sir Alex Ferguson’un takımına karşı 1993’te Cim Bom’un Arif ve Kubilay’ın golleriyle çıkardığı 3-3’lük muhteşem maç da gözümün önünden gitmez.
Şampiyonlar Ligi’nden Manchester United’i elediğimiz 3-3 ve 0-0’lık o maçların DVD’sini keyifli zamanlarımda hâlâ seyrettiğim olur.
İnanıyorum, Galatasaray’ın Avrupa’daki yolcuğu yine uzun sürecek.
İyi ki futbol var!
“Futbol mu? Yok Daha Neler!”
Futbola dudak bükenler de var çevremde, biliyorum.
Ama bu bir kitap ismi.
Gazeteci meslektaşım Bilgehan Uçak’ın İthaki Yayınları’ndan çıkan ve futbol üstüne röportajlardan oluşan güzel kitabının sayfaları arasında dolaşırken ‘güzel oyunu’ ne kadar sevdiğimi bir kez daha hissettim.
İyi pazarlar!