İtalyan forvet Balotelli dün akşam attığı iki golle Almanlar’ın final hayallerini yeşil çimlere gömdü

 

DONETSK
Açık alnı ve en kararlı ifadesiyle ileriye, hafif tertip yukarıya bakan, her an göğe yükselecekmiş gibi duran o klasik, görkemli Lenin heykellerinden biri...
Sonra Lenin Meydanı...
Lenin amblemleri...
Kızıl yıldızlar...
Kocaman madenci anıtları...
Puşkin Bulvarı...
Ve güzel bir sürpriz:
Beatles anıtı karşıma çıkıyor.
Akşamki penaltıları düşünüyorum. Ya da yıldızın parladığı, umudun tükendiği anları... Donbass Arena’da nefesler tutulmuştu.
Sıra, Fabregas’taydı.
Meşin yuvarlağı penaltı noktasına özenle koydu. Geriledi. Atarsa, Portekiz değil İspanya pazar günkü finale yükselecekti, 120 dakikalık mücadele sonunda.
Medya tribününde, masamdaki ekrandan izliyorum Fabregas’ın yüz hatlarını. Dudaklarının oynayışından belli, bir şeyler söylüyor. İngiliz basınından öğrendiğime göre Fabregas ‘top’a, meşin yuvarlağa demiş ki:
“Beni bırakma, gel birlikte tarih yazalım!”
Ve top, heyecan verici bir cilveyle önce direğin dibine vuruyor, Fabregas’la birlikte İspanyolların yüreğini şöyle bir hoplattıktan sonra da, ağları dalgalandırıyor.
Cristiano Ronaldo’nun yüzüne bakıyorum, ağlamaklı. Bütün havası gitmiş durumda. Elbette son penaltıyı atıp kahraman olmak isterdi.
Ama maçı son penaltıya bırakmadı Fabregas.
İspanya yine finalde.
Dokunsan ağlayacak Ronaldo.
Oysa havası nasıl da yerindeydi maç öncesi. Isınmak için sahaya çıkarken, sinek kaydı tıraşını olmuş, saçlarını jölelemişti. Ayrıca, iki kulağına taktığı pırlanta küpeleriyle (maç sırasında çıkardı tabii) pırıl pırıl parlıyordu.
Futbol böyle, insafı yok.
Tek galibi var çünkü...
Almanya mı, İtalya mı?
İtalyan milli takımı çok konuşuluyor. En çok da, takımın iki yıllık hocası Cesare Prandelli’yle 21 yaşındaki fevkalade yetenek ama arıza Mario Balotelli.
Saha kenarında jilet gibi giyim kuşamıyla da dikkatleri üstünde toplayan Prandelli konuşuluyor, çünkü iki yıldır İtalya’nın oyun tarzını değiştiriyor, yeniliyor.
Bir başka deyişle:
İtalya’nın oyun tarzında reform yaparken, bir yandan yeni oyuncuları sahneye çıkarıyor, aynı zamanda eskilere yeni roller biçiyor, eski-yeni sentezini ihmal etmiyor.
O katı defansa dayalı İtalyan oyun anlayışını ‘hücum’a dönüştürüyor. Yeni bir ruh kazandırıyor İtalyan futboluna. (*) Oyucularını buna göre yeniden eğitiyor.
Almanya maçı için söyledikleri ilginç:
“Riskli ama saldıracağız!”
Almanya, dünya kupaları ve Avrupa şampiyonalarında son 7 maçtır İtalya’yı yenemedi.
3 yenilgi, 4 beraberlik!
Almanya’nın başarılı hocası Joachim Löw bu kez şeytanın bacağını kıracaklarını söylüyor.
Takımı çok iyi, yapabilir.
Nereden baksan Alman futbol makinesi, son 10 yılda yenilenen, reforma uğrayan bir takım...
Ama İtalya da yabana atılacak takım değil. Her şeyden önce form tuttu ve bir çıkış grafiği çiziyor. Ayrıca iştahlı gençleri, muhteşem Pirlo’ları, Buffon’ları var.
Adını finale yazdıracak yarı final maçı yaklaşırken düşünüyorum.
Mesut Özil ne yapacak?
Takımdaki gösterişsiz liderliği, sükuneti, topla bazen yumuşak, bazen yırtıcı beraberliği bakalım bu defa Almanya’ya ne kazandıracak?..
Topla sakinliği konusunda Fransız futbol efsanesi Zinedine Zidane’ı kendine örnek aldığını söylüyor.
Kendinden söz etmekten de hoşlanmıyor. “Yetiştirilme tarzım öyle, ben havaya girmem” diyor.
Maça az kaldı.
İtalya- Almanya maçı bol gollü olsun ve de heyecandan nefes kessin! Duygu fırtınaları yaşatsın bize.
Bir futbol kaçığı başka ne diler ki.
Haydi maça maça!
* * *

Sözü uzatmak gerekmiyor.
Almanya, İtalya karşısında dağıldı,  tutunamadı.
Ve 21 yaşında bir yıldız doğdu yeşil sahalarda:
Mario Balotelli.
Irkçı dalga ve aşağılamaların hedefi olan Balotelli, iki muhteşem golle ‘Alman futbol makinası’nı çökertti.
Maçın son 15 dakikasında İtalya yakaladığı fırsatları kullanabilse farkı açardı.
Cesare Prandelli’nin dediği oldu.
Değişen İtalya, bileğinin hakkıyla yendi Almanya’yı.
Hücum oynadı.
Risk aldı.
Saldırdı.
Orta sahayı parselledi ve Almanya karşısında orta sahaya tamamen hakim oldu.
Pirlo yine muteşemdi.
 Kalede Buffon yine büyüdü.
 Marchisio, Uğur Meleke’ye göre orta sahanın yıldızıydı.
Mesut Özil ne yazık ki etkili olamadı, 90 +2’de penaltıdan güzel bir gol attı, o kadar...
Maç, evet, İtalya’nın hakkıydı.
Pazar günkü finalin adı artık belli:
İspanya-İtalya.
 —————
* Rob Hughes; A man on a mission to change Italy’s spirit; I. Herald Tribune, 22 Haziran 2012, sayfa 12.