Sevgili Eren Keskin,

Dün kulağını baya bir çınlattık Paris'in sokaklarında Kıvılcım yoldaşım ile.

Aslında uzun zamandır bir mektup yazmak istedim bu sabah da eyleme geçiyorum.

Hani şöyle hayatında izlerken güç aldığın insanlar vardır, bazen onlar ile bu durumu paylaşırsın çoğu zaman da o insan bunu bilmez. Bu insan bazen senin hayatındaki biridir, bazen de hiçbir zaman bir 'merhaba' bile diyemeyeceğin çok uzaklardaki biridir.

Evet hayatımın her zamanında benim de GÜZEL İNSANLARIM/KAHRAMANLARIM oldu.

Politik hayata adım attığımda benim için o isim MAZMUM DOĞAN'dı. Daha sonra , HASRET GÜLTEKİN oldu, GURBETELLİ ERSÖZ oldu, HRANT DİNK oldu..

İki yıla yakın zamandır da sürgün/politik mülteci olarak yaşadığım hayatımda kahramanım EREN KESKİN oldu.

Uzun yıllardır Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kentlere, sokaklara karıştım, sokakta olmak, sözleri eyleme dökmek, eylemler için sokaklarda, salonlarda, meydanlarda olmak...

Zaman zaman eylem, kampanya ve konferanslarda yolumuz çakışırdı.

2OO5 yılı olacak sanırım Kadıköy Barış Manço’da benim de örgütleyicisi olduğum bir panelde ilk seni dinlemiş, "evet budur yaşadıklarımızın politik açıklaması" demiştim.

İşte öyle anti-militarist bir söylem ve politik hat üzerinden; yüzleşme, adalet, toplumsal barış konularındaki çalışma ve kampanyalarımızda yolumuz çakışıyordu zaman zaman.

Hayat bütün zorluk ve sıkıntılara rağmen heyecan ile devam ediyordu.

Sıkıntı ve sorunlar ne olursa olsun ayaklarımız gibi yüreğimiz de yere basıyordu o kentlerin sokaklarında.

'Sen planlar yaparken hayat yaşadıklarındır' diye bir söz var, ben de ne planlar, hayaller derken 2O16 yılı sonunda kendimi Fransa’da buldum.

Tabi bir yandan alabildiğine yeni kentler, başka sokaklar, başka insan hikayeleri, yeni bir dil, başka örgütlenme modelleri üzerinde bir tanıklık, yeni şeyler öğrenme, ancak diğer yandan da hiç tamamlanamama hali!

Yani kendimi Fransa da buldum dedimse de ayaklarım ve bedenim burada oldu, gerisi, yani kalbim ve aklım gelmedi.

Bende bir cümle var hayata dair, "Üçü bir arada hayata basıyorsa orası senin içindir" diye. Ama ben bunu bu "modern/demokratik" Avrupa’da yapamadım. Olmadı, öğrenemiyorum evet ayaklarım bedenim burada ama ne kalbim ne de aklım gelmedi. Mehmet Uzun’un " Sürgün bir ayrılıktır, bir hüzündür. İnsani olmayan, ağır bir cezadır" cümlesi ile ne anlatmak istediğini çok iyi anlıyorum şimdi.

Ve hayat böyle arbede içinde devam ederken senin de yargılandığın Özgür Gündem davası çıkışında "Ben yurt dışına da gitmeyeceğim. Türkiye bu yasaları değiştirmek zorunda” cümlen bir kez daha hayatın tam içinde haykıran en doğru söz oldu bana.

Bu cümlen hayatımda bana dokunan en önemli cümlelerden oldu.

Çok haklıydın; o ülkenin sokaklarındaki çocuklara barış borcumuz varken nereye gidiyoruz?

Tekrar o kentlerin sokaklarında yollarımız çakışana kadar, İYİ KALIN!