Erdoğan-Kılıçdaroğlu buluşması, dünkü yazımda da belirttiğim gibi, bir başlangıç olarak olumlu bir gelişmedir.
Ya da en azından hiç yoktan iyidir.
Her zamanki gibi daha işin başında uç veren sonuç çıkar çıkmaz tartışmaları fazla anlamlı değil.
Papatya falını özellikle bu aşamada bir yana bırakmakta yarar var.
Kürt sorunu konusunda daha düne kadar siyah-beyaz düşünen iktidar ve muhalefet partileri bir araya gelebilmişlerse, kamuoyunda yeni bir ‘süreç’in açılabileceğine dair umut uyandırmışlarsa, buna burun kıvırmak yanlış olur.
Önemli olan ‘süreç’tir.
Oturup konuşmaya başlamaktır.
‘Diyalog’a zaman tanımaktır.
Ya da zamanı torbaya tıkıştırmaktan kaçınmaktır. Öncelikleri sonralıkları zamana yayarak düşünmektir.
Bugünden yarına sihirli çözüm olmadığını bilerek yola çıkmaktır.
Partiler arasında çözüme ilişkin görüş farklılıkları elbette olacak.
Ama bunlar saklı tutularak, ilk aşamada silahların susması nasıl sağlanır, ölüm haberleri nasıl biter sorularının yanıtları aranabilir.
Bu arada belirtmekte yarar var. ‘Silahların susması’, silahların bırakılması değildir.
Ak Parti ve CHP, hiç kuşkusuz BDP’nin de katılımıyla ilk aşamada ‘silahların susması’nı sağlayabilir.
Böylece barış süreci başlar.
Kötü mü olur?
Analar ağlamasın diyorsak, bu konuda gerçekten samimiysek, silahların susacağı bir ‘barış süreci’nin açılmasından daha iyi ne olabilir ki?
İnsanlar ölmeyecek!
Anneler ağlamayacak!
Ve soruyorum, Bahçeli ve MHP barışa mı karşı çıkacak?..
Unuttunuz mu, 2009’da demokratik açılım başladığı zaman kamuoyu araştırmaları barışa prim vermişti. Tayyip Erdoğan bunu gördüğü için dağdan inişler konusunda düğmeye basmıştı.
Ama ne yazık ki, bir yandan Baykal’ın Bahçeli’den aşağı kalmayan son derece olumsuz tavrı ve diğer yandan sürecin iki taraflı kötü yönetimiyle Habur fiyaskosu yaşandı.
Ayrıntıya ve Habur sonrasına girmiyorum. Yapılan yanlışlar da tek taraflı değil.
Bugün gelinen noktada eğer yakın geçmişten herkes bazı dersler çıkarabilirse... Artık Baykal değil Kılıçdaroğlu faktörünün sahnede olduğu göz önünde tutulursa... BDP de devreye sokulursa...
Öyle sanıyorum ki, Meclis çatısı altında bir barış süreci açılabilir ve bu yeni hava dalga dalga şehirlerden dağlara doğru yayılabilir.
Aşırı iyimserlik mi?
Sanmıyorum.
Silahın susması ve siyasetin konuşmaya başlamasıyla açılacak ‘barış süreci’nden hem Türkiye, hem siyasal liderler kazançlı çıkar.
Ben umudumu korumak istiyorum.
Buluşmanın tek atımlık barut olmaması, iki liderin -özellikle Kılıçdaroğlu’nun- bu süreç için kararlı olarak bastırmalarıdır doğru olan...
Dün Ahmet Türk’le telefonda sohbet ederken şöyle dedi:
“Gerçekten hepimiz daralmışız. İki yılda on bin insan cezaevlerine dolduruldu. Hapishanelerde yer kalmadı. Yahu insaf edin. Kimsenin tahammülü kalmadı. Bütün Kürtleri içeri mi atacaksınız? Bütün Kürtleri mi öldüreceksiniz? Unutmayın, sadece PKK değil ki bu sorun. Özgür, eşit, adil bir düzen istiyor Kürtler de kendileri için... İki liderin buluşmasını olumlu karşılıyoruz. Dileğimiz bunun barışçı bir sürece evrilmesidir.”
Benim dileğim de böyle.