‘Devrimci olmak’, üzereni bir tartışma içine girmeyeceğim gibi ‘kimdir devrimci?’ gibi bir sorununda peşine düşmeyeceğim. Bu makaleyi okuyan her birey ile ‘devrimci’ tanımında ortaklaştığımızı düşünüyorum. Benim burada asıl derdim devrimcilerin diline yerleşen, değiştirmek bir yana sorgulama ihtiyacı bile duymadıkları kimi söz ve de kavramladır. Var olan düzeni yıkıp yerine yenisini getirmek isteyen kişi ise devrimci olmak, neden hala "şehit", "kahrolsun", "kutsal" ve "ölümsüzdür" gibi kelimeleri dilimizden ve de siyasetimizden söküp atamıyoruz?

Devrimciler, yani sistem karşıtları; sosyalistler, koministler, yurtseverler ve hatta kimi anarşistler mecbur muyuz karşıtı olduğumuzu söylediğimiz sistemin tanımları ile kendimizi ifade etmeye! Özellikle de “şehit” kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Devrimcilerin, “devrim şehitleri ölümsüzdür” Yurtseverlerin “şehit namirin” ın türkçesinin “şehitler ölmez” olduğunu bilmeyecek kadar uzak mıyız siyaset ve de hayatın içinde. “Şehitlik” islamiyetten gelen ve “kutsal”lık atfedilen bir kelimedir. İslamiyette“Allah yolunda canını veren kimseye şehit “ denir. Canını din uğruna feda etmekten “toprak uğrunda ölen varsa vatandır”, “şehitlik tepesi boş kalmayacak” sözleri ile de Türkiye’de milliyetçiliğin en temel ajitasyon aracına dönüşen kelimedir “şehit”lik.

“Şehit unvanının, ölümleri, hele genç ölümleri kabullenmeye, kayıpla baş etmeye ‘yaradığını’ da biliyoruz. Kaybın acısını övünçle, gururla saran bir unvan” der Tanıl Bora ‘Şehitler ve Şahitler’ adlı makalesinde. (1) Devletlerin insanı tamamen nesneleştiren popülist ve de milliyetçi/dini siyasetinde bunun bir yeri olabilir. Ancak devrimcilerin böyle bir yaklaşım ve de siyaseti olamaz. Bizler insan kayıplarımızdan gurur duyamayız. Bizler ölümlere güzellemeler yapayız.

Ölmeye ve öldürmeye çağırmak militer siyasetin argumanlarıdır. Evet çoğu zaman devrimci olanlar için ölüm, içtiği su kadar yakın oldu kendisine. Lakin devrimciler ölüme, sevgiliye baktığı tebessüm ile de bakmazlar. Devrimciler de insandır, devrimcilerin de bir yöreği vardır, devrimciler de korkar ölmekten. “Ölümün soğuk yüzü devrimciler için geçerli değildir” saçmalıklarından devrim çıkmaz, olsa olsa değişim ve de dönüşüme, özgürlük ideallerine yabancılaşma çıkar. Devrimci örgütler neden bu kadar “şehit”lik yüceltmesi içine girerler üzerinde de biraz düşünmek mümkündür. Bu durumun sadece Türkiye’de böyle olduğunuda söylemek doğru olmaz. Sosyal medya üzerinde “şehitlik” üzerine içinde olduğum bir tartışma içinde akademisyen Tijen Tunalı; “Keske bu sadece bir linguistik problem olmakla kalsa, ama degil...kahramanlığı içi boş bir metaya donuşturmekte sağ ve sol hep birbirine cok benzemistir. Ingilizcedeki "martyr" kavramina bakın mesela hem dinci ve fasistlerin hemde solcularin ideoloji makinesidir. Ne yazikki bu kesinlikle Turkiye'ye has birsey degil.”

“Şehit”lik miti “erkek olmak” oradan da “kahraman” olmaya kadar gider. Buradan baktığımızda karşımıza tamamen cinsiyetçi bir yaklaşım ile ‘erk’eklik yüceltmesi olduğunu söyleyebiliriz. Erk ve de erkekliğin her gün yeniden ve de yeniden siaysetin en zirvesindeki kişi tarafından kutsanıp yüceltirdiği bir Türkiye’de cinsiyetçiliği zihinlerden, alışkanlıklardan, dilden ve pratikten temizlemek çok zordur. Hatta biz devriciler bunu kendi hayatlarımızda, Gezi’de yaşadık. Gezi’ye katılan kadın ve de lgbti+ hareketindeki bireylerin duyarlı çalışmaları ile ırkçı, militarist, cinsiyetçi ve homofobik sloganlara “küfürle değil, inatla diren” sloganı o günün en devrimci müdahalelerinden birisi oldu. (2)

Her türden toplumsal/sosyal örgütlenmeler neden bu kadar çok“şehitlik mitleri”ne ihtiyaç duyarlar? Burada karşımıza “devletin ‘resmi’ şehitleri var, başkalarının şehitleri de var, bizim neden olmasın” gibi bir yere geliyoruz ki, bu da tam tamına karşıtına dönüşmenin nasıl bir şey olduğunu çok açık bir şekilde bize gösteriyor. “Burada üzerinde durulması gereken mücadelenin yüceltilmesi ile ölümün yüceltilmesi arasında ayrım yapmak. Sosyalizm ölümü değil, yaşamı savunur.” (3) Bizler bunu Kızıldere’de yaşadık, bizler bunu Amed zındanlarında yaşadık, bizler bunu Gezi’de yaşadık.

Devrimcilerin devlet tarafından öldürülmeleri iktidarların korkunç ırkçı ve de militer politikaları sonucunda oldu, Kızıldere’de devrimciler idama karşı eylemdeydiler, Amed zındanında devrimciler boyut tanımayan devletin zulmüne karşı yaşamı koymak için eylemdeydiler, Gezi’de zorbalığa karşı hayatı, özgürlüğü savunmak için eylemdeydiler. Devrimci olmak bu anlamda kararlı ve de cesur olmaktır. Bizlerin Kızıldere’de Amed zındanlarında ya da Gezi’de yaşamlarını yitiren devrimcilere “şehit” dememiz onlara fazladan ne katabilir ki, hiç bir şey katmaz. Onlar “kutsal” olduklarına inandıkları için değil, haklı ve de doğru bir yolda oldukları için mücadele ettiler.

"değişmez tercihlerin,
insanın yakasına
kıyasıya yapıştığı
tek renkli bir gecede
karanlığı ateşe verebilmektir
devrimcilik...

Ancak bunu karşıtı olduğu sistemin dili ile değil, kendisinin özgün ve üretken yeni dili ile…

__________________

(1) https://www.birikimdergisi.com/haftalik/1567/sehitler-ve-sahitler

(2) http://www.sosyaldemokratdergi.org/gezi-sureci-ve-kadinlar/

(3) https://vicdaniret.org/kamusal-alanlar-sehit-isimleriyle-catisma-bellegine-cevriliyor-serdar-m-degirmencioglu/