Haksızlar
1- “Komşularla sıfır sorun politikası amaçlamıştın, şimdi ne oldu?”
Arap Baharı öncesi başlayan bir politikayı, bütün Ortadoğu değişirken değiştirmemek abesle iştigal olurdu. Bu nedenle “Sıfır sorun nerde?” diye soranlar, konjonktürü es geçiyor, belaltı vuruyor, fırsatçılık yapıyor. 

2- “Önce kardeştin, şimdi niye düşman oldun?”
Önce de ilişkiler gergindi. Yemen’de ve Suriye’de otoriter rejimin sürdürülemez olduğunu Davutoğlu gittiği her yerde uygun ve münasip bir dille Arap Baharı öncesi de anlatırdı. “Nerden biliyorsun?” diyen çıkabilir, en azından Yemen diktatörü Ali Salih’e benim yanımda uygun bir dille demokrasinin gereklerini anlattı, oradan biliyorum. Nezaket sınırları içinde kullanılan kardeşlik retoriğini bugün olanlarla karıştırmamak gerek. 

3- “ABD’nin maşası oluyoruz, bağımsızlık gitti!”
ABD böyle bir durumdan gayet memnun olurdu. Orası kesin. Ama durum tam tersi, Suriye konusunda ABD’yi Türkiye itekliyor. AB’yi pasiflikle suçluyor. ABD ve AB Türkiye’yi sakinleştirmeye ve durdurmaya çalışıyor. Ellerinde olsa 6 Kasım’daki ABD seçimlerine kadar Suriye’yi unutmak isterler. Gündemde tutan Türkiye. 

Haklılar
1- “Vicdan siyaseti Suriye’de var Suud’da yok!”
Davutoğlu dış siyasetlerinde evrensel demokrasi prensiplerinin ve vicdanın önemli yer tuttuğunu söylüyor. Ancak o vicdan Suriye otoriterliğine gelince kaplan, Suudi ortaçağ rejimine gelince kedi oluyor. Kadınların kocalarından izin almadan pasaport bile kullanamadıkları, demokrasinin d’sinin bulunmadığı, sistematik işkencenin vaka-i adiden olduğu, siyasi parti kurmanın dahi yasak olduğu rejimin bir numaralı partneri kim? Bu partnerin dışişleri bakanı kim? Bir kere Sünni diktatörler hakkında rejim değişikliği çağrısı yapan oldu mu? 

2- “Yalnız gidiyoruz, mutabakat yok.”
Erken ve çok tartmadan çıkışlar yapıyor, sonra yalnız kalıyoruz. Libya’daki değişimin NATO eliyle yapılacağı aşikârken, NATO müdahalesine karşı çıkıyoruz, bir hafta sonra onay veriyoruz. ABD ve Rusya ellerindeki kartları tam oynamadan, ortaya atlayıp Suriye’de rejim değişikliği için açık çağrı yapıyoruz. Ölü doğan bir Annan Planı’yla Esad’a bir yıl daha kazandırılınca ortada kalıyoruz. İkna edip müttefiklerle koordineli adım atacağımıza, tehdit ve had bildirme siyasetiyle yumuşak güç kullanım şansını kaybediyoruz. İsrail’le kavga yüzünden Filistinlilere, Suriye’yle kavga yüzünden Suriyelilere yardım etme şansımızı azaltıyoruz. Kavgayı çok seven bir görüntü çiziyoruz. Suriye ve İsrail teknik olarak savaşta. Dünyada her ikisiyle de kavgalı tek ülkeyiz. 

3- “Suriye’yi yanlış okuyoruz.”
Suriye’de her yerde sorun yok. Silahlı eylemciler ve ordu kısmi bir alanda mücadele ediyor. Ölenlerin hepsi sivil değil. Silahlı eylemciler, ordu mensupları da 9000 kişinin içinde. Bütün ülke Esad tarafından bombalanıyor gibi bir hissiyat pompalanıyor, bu da doğru değil.
Suriye halkının Türkiye’den yardım beklediği, bize sahiplik ısmarladığı ya da hizmetkârlık talep ettiği yanlış. Geçen hafta Fehim Taştekin Suriye’yi karış karış gezdi. Burada bizim biraz havalara girdiğimiz sonucunu çıkarttı. Esad bir diktatör mü? Evet. Suriye’nin dış müdahaleyle devrilmesini isteyenler çoğunluk mu? Hiç değil. 

4- Ne yapmalı?
Filistinlilerin yanında, Siyonist İsraillilerin uzağında durmalı, demokratik taleplerini haykıran Suriyelilerin yanında, Esad diktasına uzak durmalı, CHP’li Korutürk’ün önerdiği gibi “Arapların içişlerine karışmamalı” tarzı izolasyoncu ve muhafazakâr dış siyasetten uzak durmalı.
Ancak angaje ve atak dış politika yaratıcı diplomasiye dayanmalı. Tehdit ve rejim değişikliği çağrıları ikna olasılığını ortadan kaldırıyor. Dahası muhaliflerin dahi Türkiye karşıtı bir hissiyata savrulmalarına neden oluyor. Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Onun “sahibi, öncüsü ve hizmetkârı” olmak yerine, “dostu, hısmı ve örneği” olmalı.