Özellikle de son iki yıldır daha önce hiç görmediğim kadar etrafımda Cumhuriyet güzellemeleri görüyorum. Bir yandan bunu anlamaya çalışırken öte yandan da şaşkınlığımı üzerimden atamıyorum. Benzer durumu laiklik savunusu üzerinden de görüyorum. Bu savununun özellikle son iki yıl daha da büyümesini RTE/AKP politikalarından uzak düşünmek elbette mümkün değildir. Bu iktidar dışında başka bir iktidar görmeyen bir nesil yetişti. Âdete Türkiye ve Cumhuriyet dendiğinde aklına başka bir şey gelmeyen bir nesildir bu nesil. Ancak ben bu neslin çok da Cumhuriyet ve Laiklik savunusu içinde olduğunu düşünmüyorum. Bu yeni nesil verili durumda rahatsız ancak bunun yerine eskisini tahkim/talep etme gibi bir durum içinde de değildir.

Kimlerdir bu eskiyi talep edenler, eskiye/Cumhuriyet’e güzellemeler yapanlar? Özellikle Aleviler içinde bunun daha görünür olduğunu görüyorum, LGBTİ’ler içinde yoğun bu eskiyi çağıranlar var, bir kesim demokrat ve hatta kendilerine Sosyalist diyenler de bu kesim içinde var. AKP’nin daha bir muhafazakâr/eril, erkek egemen hal almasından kaynaklı hem LGBTİ’lerin ve hem de kadınların, Alevilerin bu öfkesini, tepkisini anlamak elbette mümkündür. Ancak güzelleme yaptıkları Cumhuriyet’e bir kez daha dönüp bakmalarını isterim. RTE/AKP’nin ırkçı/militer politikaları üzerinden geçmişi okuma hali var. Bugün için rahatsızlık veren, mutsuz eden, insanların yaşamlarını sekteye uğratan ne kadar şey varsa, sanki eskide bunlar yokmuş gibi bir tutum içinde olmak hiç anlaşılır bir şey değildir.

Bugün daha muhafazakâr/İslami iklim içindeki ırkçılık ve militarizm ile Kemalizm arasında çok da bir fark yoktur. Mustafa Kemal’den Recep Tayyip Erdoğan’a toplumu asker, kendini de komutan gibi gören bir yaklaşım hiç değişmedi. Belirlenen hedefe, bir amaca ulaşma adına yekvücut olmanın vatani bir görev addedildiği böyle bir siyasal iklimde, otoritenin hazırlamış olduğu kalıba girmeyi reddeden vatandaşların hepsi de “vatan haini”dir. Mustafa Kemal zamanında bu “vatan hainleri”; sisteme biat etmeyen Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Sosyalistler, Sebahattin Aliler, Nazım Hikmetler, Behice Boranlar… Bugün ne var, gene Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Sosyalistler ve de bu ırkçı/militer sisteme biat etmeyen kadınlar, öğrenciler, gazeteciler, yazarlar. Aslında dünden bu yana, o şeften bu şefe çok bir şey değişmedi.

Son sözüm; bugün yaygınca dolaşıma soktuğunuz şu etekli kadınlar resimleri zamanında da kadınlar bu ülkede özgür değillerdi. O gün o kadınlara da tıpkı bugün olduğu gibi bu ülkenin yukarıda ifade ettiğim “düşmanları”na, “vatan hainleri”ne karşı Mehmetçik doğurma/büyütme ve askere gönderme görevi atfedilmişti. “Ne mutlu şehit annesine ki” nutukları köklerini 1929lu-1940’lı Cumhuriyet kutlamalarından alır. O gün “modern, müreffeh” bir toplum yaratmak için uygulanan politikalar bugün “muhafazakâr/milli” bir toplum yaratmak için kullanılıyor. Ellerindeki araçlar da hiç değişmedi, medya, okullar, siyaset ve sokaklar. Bu iki politikanın da ekseninde militer/tekçi erkek egemen sistem ve politikalar yatmaktadır. Onun için söylenecek söz sadece bugüne değil, bütün tarihi ile cumhuriyete olmalıdır.

Ne bugün ki sistem özgür, eşit ve özgür, ne de övgüsünü yaptığınız geçmişteki Cumhuriyet. Türkiye Cumhuriyet hiçbir döneminde özgür, eşit ve özgür olmadı. Kendinizi kandırmayın. Bugünün ırkçı militer politikalarına teslim olmamak, biat etmemek elbette çok anlamlı ve de değerlidir. Ancak bunun yerine çağrılacak olan geçmiş Cumhuriyet olmamalı. Çoklu bir bakış açıcı, başka özgürlük perspektifleri olabilir, kesin olan ise hiç kimsenin dili, inancı, kültürü, cinsiyet kimliği ve yönelimi, politik düşüncelerinden dolayı baskıya, ötekileştirilmeye, şiddete uğramayacağı bir sistemi talep etmek yerine bulunduğu yerden, kendi hayatından doğru inşa etmektir. Bu politik perspektife sahip olan politik grup ve yapılar var, bunlar ile daha bir yakından durmak, istediğimiz hayatı birlikte kurmak dışında bir şey bizi eşit ve de özgür kılmaz.