Eski dünyadan yeni dünyaya geçişin öyle bir çırpıda olamayacağı artık görülüyor. İki kutuplu dünya yerini ilkin tek kutba, ABD’ye bırakmış görünürken dünya finansal krizi gerçeğin böyle olmadığını gösterdi. ABD ekonomik, siyasi ve askerî olarak hâlâ en güçlü devlet ama dünya hâkimi olma iddiasını çoktan yitirdi. “Kahrolsun Amerika”, “Yaşasın” Amerika” eski dünyaya ait sloganlar olarak nostaljik malzemelerin saklandığı çatı arasına kaktı.

Sorunların bölgesel ölçekteki yansımalarının bölgesel güç dengeleri içinde çözümü günümüzün kanımca karakteristik özelliği olmakta. Geçmişte ise merkezden çok uzakta, el değmemiş coğrafyalarda bile sorunlar ABD ve Sovyetler Birliği’nin bilgisi, açık ya da örtük iradesi dışında çözülemezdi.

Dünkü güç merkezlerinin çözülüyor olması bu güç merkezleri etrafında dizilmiş olan ulus-devlet yapılanmalarını da çözüyor. Günümüzde Ortadoğu’da diktatörlüklerin can çekişmeleri ve birbiri ardına çöküşe girmeleri bağlı oldukları uluslararası sistemin çözülmesiyle ilgilidir. Ne ABD öyle istediği için olmakta ne de kapitalizmin krizinin doğrudan sonuçları.

Değişimin diyalektiği de öyle değil midir? Değişim çevreden merkeze doğru bir seyir izler. Çevre merkezi kuşatır sonra da değiştirir. Elbette bu işlem söylendiği gibi basit ve düz seyretmez, çünkü çevrenin değişim için kullandığı araçların çoğu da eskinin araçlarıdır. Eskimiş araçlarla çözüm çabaları sancılı bir çözülme doğuruyor. Bu dediğimi Türkiye’de son on beş yirmi yıldır yaşamaktayız.

Kısacası bizde Kemalist tipli, Ortadoğu genelinde Baas tipli rejimlerin artık hiçbir geleceği yoktur. Bunu görmek zor değil,
zor olanı alternatifini ortaya çıkarabilmekte. Demokrasinin iç dinamiklerinin gelişmesine fırsat vermemiş olan Kemalist tipli, Baas tipli rejimler güçlü bir iç direnç olmadan, demokrasinin olağan seyri içinde değişemiyorlar. Başka deyişle muhalif bir partinin iktidar olmasıyla, oy çokluğuyla değişim olamıyor. Değişimi isteyen güçlü bir halk hareketi gerekli.

Türkiye bu açıdan çok şanslı

Bugün kitlesel bir halk desteğine sahip olan İslami ve Kürt hareketi objektif olarak sistem muhalifi durumunda. Birincisinin iktidar olmasıyla birlikte demokratik muhalefet dinamizmi büyük ölçüde ikincisine kaymış durumda.

Objektif bakımdan şanslı olunan bir başka nokta her iki muhalefet dinamiğinin de bakışı Türkiye coğrafyasıyla sınırlı değil.
Biri Müslüman dünyanın hassasiyetlerini dikkate alırken diğeri dört parçaya bölünmüş Kürt halkını dikkate alıyor.

Her iki hassasiyetin de Türkiye coğrafyasıyla sınırlı olmayışı orta ve uzun erimde verimli ve yararlı çözümler üretilmesinde kanımca çok etkili olacak ama kısa erimde keskinleşen sorunların çözümü açısından tıkanma yaratıyor. Çünkü geçen yazımda da söylediğim gibi eski araçlar kullanılmakta. Her iki siyasi odak da çözüm için araçları ulus-aşırı anlamda enternasyonalist değil, ulus-içi anlamında milliyetçi araç deposu içinde arıyor.

Bir taraf iktidarda oluşunun güçlendirici etkisiyle devletin çıkarlarını öne alma, koruma güdüsüyle hareket ederken öte taraf yani PKK ise Türk devlet eliyle verilen her şeyi kuşkuyla karşıladığı, kendi aleyhlerine bir asimilasyon aracı olarak gördüğü gibi, Türk devletini zayıflatacak her şeyi lehlerine sanıyor. Eski solcu klasik tez...

Dolayısıyla popülist bir söylemle halkların ortak çıkarından söz ediliyor olsa da her iki taraf açısından da siyasi söylem ortak çıkar duygusuna, karşılıklı bağımlılık anlayışına dayanmıyor.

Tutulacak halka ekonomik entegrasyon

Günümüzde bölgesel ekonomik entegrasyon örnekleri Amerika ve Avrupa kıtalarında giderek artmakta. Öyle görülüyor ki, yeni dünya düzeni yeni uluslarüstü merkezler yaratmaktan bir adım önce bölgesel ekonomik entegrasyonların yarattığı ivmeyle kurulacak. Başka deyişle ulus-devletler henüz varlıklarını koruyor olsalar da bölgesel işbirlikleri bölgesel özerk alanlar yaratarak onların egemenlik alanlarını daha da sınırlayacak.

Böyle bakıldığında bölgemizde Türkiye’nin bölgesel bir aktör durumuna yükselerek küresel dünyada sözünü söylemesi çok önemli. Bu durum Kürt özgürlük hareketinin aleyhine değil tersine lehinedir. Ne var ki, Arap Baharı’nın yerinden oynattığı taşlar yeni bir demokratik Ortadoğu’yu yaratana dek geçici bir istikrarsızlık dönemi yaşanacak. Belki ekonomik entegrasyon hızlı biçimde gerçekleşemeyecek. Bu durum, kaostan medet umanlara ekmek sağlayabileceği gibi Ortadoğu’nun demokratik yeniden yapılanması çabası için de verimli olabilir. Bu alanda Kürtlerin bölgesel ekonomik entegrasyon ve karşılıklı işbirliği temelinde yaratılacak bölgesel özerklikler için yapabilecekleri çok şey var.