14 Eylül 1994 tarihinde Ankara/Mamak Ege Mahallesi’nde bir öğrenci evinde gecenin bir saatinde eve yapılan polis baskını ile gözaltına alınmıştım. Ülke bir savaş yeriydi. Gene ülke dar gelmiş bir gitme hazırlığı içindeydim, hatta sırt çantamda yolculuk için her şey tamamdı. Olmadı, bir gecenin içinde çekilip alınmıştım. Ankara Emniyetinde 27 Eylül tarihinde alınıp mahkeme için çıkarıldım. Bu 13 günlük süreç hayatımın en zor zamanlarıydı. Bedenimin direncinin içimdeki duruşla doğru orantılı olduğunu hemen edinmiştim. Yola çıktığım kavgam, bu yolda edindiğim yoldaşlarım ve sevdiklerim bunlar ile olan ortaklığımın devam etmesi için bedenimi kolluk kuvvetlerinin ellerine terk etmiştim, aklım, ruhum, inancım, sevgim bende kalsın tamamdır demiştim.
 
Orada gece ile gündüz ayrımı kalmamıştı. Tamamen zifiri bir karanlıktı tutulduğumuz alan. Ben gecenin geldiğini başlayan işkence seanslarından biliyordum. En çok da o zaman beklemek zor geliyordu, bir an önce olsun da bitsin diyordum. Sonrası beden derin bir uykuya çekiliyor ben de içinde olduğum anı unutuyordum.
 
İşte böyle bir zaman dilimi içinde bir gün hücre mazgalımdan baktığımda koridor lambaları yakılmıştı –bana kahverengi gibi gelmişti- bir ceketi olan bir devrimci iki kolluk kuvvetinin kollarında adeta sürünürcesine götürülüyordu. İşkence ile yürüyemez hala getirilen kişinin kim olduğunu bilmiyordum. Mazgalın aralığında çekip gitti o görüntü.
 
Emniyet ve ilk savcılık süreci tamamlandıktan sonra Ulucanlar Cezaevine götürüldüm. İşte o zaman ben bu kişinin benimle aynı zamanda Ankara Emniyet Müdürlüğünde tutulan Kenan Bilgin olduğunu öğrendim yoldaşlarından. Devlet Kenan Bilgin’i aldığını kabul etmedi.  Binlercesi gibi Kenan Bilgin de devletin alıp bizlerin bir daha ulaşamadığımız binlerden oluşan kayıplar listesine katıldı.
 
Sonrasında cezaevi sürecim başladı. Türkiye’de kayıplar bir devlet politikası olarak daha yoğunlukla devam etmeye başladı. Bunun üzerine cezaevine girişimden birkaç ay sonra, 27 Mayıs 1995 Cumartesi tarihinde ilk Cumartesi Anneleri eylemi yapıldı.
 
Tekrar sokaklara dönmemden birkaç yıl sonra bir Cumartesi Anneleri oturumuna gittim, işte ben o zaman orada oturan insanların ellerinde Kenan Bilgin’in resimlerini gördüm. Kaybına tanıklık ettiğim bir insanın resimleri insanların ellerinde ve bizler geçen onlarca yıla rağmen durmadan, susmadan inatla bu insanlarımızın izini sürüyoruz.
 
Bu meydanda Kenan Bilgin’in yoldaşları, ailesi ve sevenleri ile uzun yıllar sonra tanıştım. Bu tanışma/dokunma hali bile bizde ulaşamadığımız bir canımızı aramada kısa bir teselli olabiliyor. Kenan Bilgin gibi devletin elimizden aldığı binlerce güzel insan/yoldaşlarımız için her Cumartesi günü saat 12.00’de Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’nda bir araya geliyor.
 
Türkiye’nin bu en uzun sivil itaatsizlik eylemi için bu Cumartesi günü 600. kez bütün kayıplarımız için Galatasaray Meydanı’nda olacağız…