Bi kahve ‘rojbaş’, ‘günaydın’ gibi bir şeydir.

Sevgili Zeynep’in yazdıklarını okuduğumda bu sabah bunu çok daha yakıcı bir şekilde hissettim. Hani demişlerdi ya ‘bir kahvenin 40 yıl hatırı olur’ diye, bunu diyenler sanırım şu an içinde olduğum/uz hissiyatı bilip yaşadıkları için bunu söylemişler.

Bizde bir zamanlar ince bellisinden çay vardı, ‘abe/abla oradan bir çay alabilir miyim’ dediğimizde genelde karşımızda sohbetini sevdiğimiz birisi olurdu. Hem kendi kendine içmişliğimiz de çok olmuştur. Ancak hani şöyle karşılıklı bir çay içmek siluette Kız Kulesi olması da gerekmiyor.

Taburelere, ahşap sandalyelere yaslanıp koyunda muhabbette olmaktı hayatın. Mutfakta ‘şangır tungur’ bardakları sıralarken az çay yapmadım hani. Olay muhabbet. Muabbette çoğalmak.

Çay ve kahve ile olan muhabbeti hepimiz biliriz, ‘abe/abla hele bir çay daha’ dediğimiz Amed’in küçeleri, Mardin’de seyirlik bir avlu. Ha, Olimpos’ta da közde çay içmişliğim olmuştur.

Hani diyorum bir başına bira içersin, şarap, rakı içersin, ama bir başına çay, kahve içmek olmuyor ya…

Karşılıklı çay, kahve içmişliğim çok birikti, ağız dolusu gülüp karşımdakinin ağzında daha sözcükler çıkmadan ne diyeceğini bildiğim, onu yormadan anladığım zamanlar.

Evet ya hem öyle değil mi? Anlamak ya da kendini anlatmak dediğin şey sözcükler ile olan bir şey değil ki; seni sözcükleri sıralamadan bilmektir asıl bilme hali.

Zaten oldum olası şu ‘empati’ denen kelimeye yüklenen anlamı anlamadım, yok yani olmuyor, sen ne yüklersen yükle içi boş bir kelime bence ‘empati’.

Ben susunca beni anlamayan sözcüklerle nasıl anlasın ya? Anlaşmanın en sıkıntılı/zorlu olanı sözcükler ile kurulan iletişimdir.

Biz bu uzaklarda işte en çok da sözcükler ile ya da hiç o maceraya girmeden tebessüm ile yorulmadan konuştuklarımız ile kahve çay zamanlarını özledik.

Özlemi biliriz elbette, susarız çoğu zaman, kimi diyeceksin ki. Evet, özlem de tek kişiliktir!

Biriktirmişlerim var ‘bi kahve/çay’ zamanına.

Onlar bilirler kendini.

Hadi Zeynepciğim bi kahve daha...