Uzun zamandır üzerinde çalışılan ve 31 Mart seçimlerinden sonra da yasallaştırılacağı ifade edilen askerlik sistemi geride bıraktığımız hafta itibarı ile Hulusi Akar tarafından açıklandı. İleri çekilmiş olmasının elbette seçimler ile bir ilgisi var; “kimsenin yapamadığını, bakın biz nasıl yaptık” cümlesinin oylara tahvilinde bir düşündükleri olmuştur elbette.

Uzun uzadıya yeni askerlik sistemi neyi getiriyor, kimleri nasıl ilgilendiriyor konusuna girmeyeceğim. Anladığım eğitim sistemi gibi 4+4+4 gibi bir şeye benzediği. Türkiye’de yeni askerlik sistemi bir bakıma malumun ilanı oldu. Türkiye’deki erkek egemen/militer sistem için her koşulda, her vatandaşından mümkün olduğu kadar, son nefesine kadar faydalanmak, onu “üretim”in bir parçası haline getirmek.

 Yani ondan her zaman, her şekilde, nasıl, ne kadar kazanacağını bilen çok iyi yönetilen bir holdingtir devlet. “Kutsallık” argümanları ile satışa çıkarılan o “vatan görevi”, “şerefli erkek” olma hali şimdi tamamen bedellinin sistemleştirilmesine dönüştürüldü, yani olay artık tamamen iktisadi. O zaman yapılacak tek şey var, niteliğine göre kalifiye eleman düzenlemesi yapmak, ona uygun asgari ücretten bir gösterge çıkarmak ve bunu uygulamak için şirket yöneticilerine, pardon komutanlara görev/sorumluluk bildirimini güncellemek.

Her şey rakamlar üzerinde tartışılmaya devam ederken, bizler, “neden illa zorunlu askerlik?”, “imzasını attığınız uluslararası mevzuatlarda zorunlu askerlik yok artık”, “askerliğin olduğu her demokratik ülkede alternatif olarak sivil hizmet/vicdani ret vardır”, “yeni askerlik sitemi konuşuluyorsa vicdani ret de konuşulmalı” diyemiyoruz, zira konuşacak, söz söyleyecek alanlarımız Temmuz 2015 tarihinden bu yana bir kapatıldı/karartıldı, elimizden alındı. Ancak bu durum rakamlara, ödeme cetvellerine, banka kredilerine indirgenmiş hayatlar dışında başka hayatların da olduğunu bize unutturmamalı.

İşte şimdi bunlardan birinin hikayesini dinleyelim:

“Ben Emir, İstanbul doğumlu Ankaralıyım, ailem milliyetçi, milliyetçi bir ailede doğmuş, büyümüş bir eşcinselim.

Ailemden gördüğüm için içimde hep bir milliyetçilik vardı ama 2013 Haziran’ında Gezi’yle tanıştım. Görüşlerim ondan sonra değişmeye başladı, değişti ya da ben ona yeniden doğuş diyorum. Sonra askere gitme zamanım geldi pek farkında değildim hiçbir şeyin çünkü İstanbul’da acemi birliğindeydim usta birliğim Siirt’e gidince her şeyi fark ettim. O zaman kafamı duvarlara vurdum gerçek anlamda vurdum öleyim, ama burada kalmayayım dedim.

Çok acımasızlardı bildiğiniz kölelikti, duvarda yazılar, sert komutanlar ve ben asker filmi dahi izleyemeyen korkak ürkek biri.

“Askerliğe elverişli değildir” raporu (Pembe Tezkere) alma konusunda, hep ailem duyacak diye korktum ama öyle olmuyormuş o iş, bu süreçte Vicdani Ret Derneği ve LGBTİ’ler ile iletişime geçtim, bana çok yardımcı oldular.

Durumumu arkadaşlarımla paylaştım ve neden daha önce yapmadın dediler biraz kızdılar ama desteklediler.

Çok korkunç yaşadıklarım, hem de aşırı korkunçtu. Hatırladıkça gözlerimden yaşlar gelir ama çok güçlü durmaya çalıştım bu süreçte. Dernekler hep yanımda durdu ailemden gizledim her şeyi ve 4 kez Siirt-Diyarbakır-Ankara yaptım en sonunda eşcinsel olduğum için “askerliğe elverişli değildir” raporu (Pembe Tezkere) almak için heyete gideceğim derken yine benimle dalga geçer gibi şeyler söyleyip dosya istediler.

Askerlik sürecinde hiv pozitif olduğumu öğrendim, hep bana hastalıklı olarak bakıldı ve “bize de bulaştıracaksın” diyerek işkenceler gördüm. İki saate yakın işkenceye maruz kaldım. Eğer oradan erken çıkmasaydım ruh halim çok kötü olurdu, iyi ki bu mücadeleyi verdim ve kazandım.

O süreçte IŞİD’in Ankara garı saldırısında birçok dostumu kaybetmiştim ve olaya şahit olmuştum. İki sene sonra bana dava açtılar ceza kanununa muhalefetten, aslında suçlu belli ama ben suçlandım. İki saate yakın fiziksel şiddet gördüm ve ruhum paramparça oldu, davadan on ay hapis cezası aldım ama hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildi. Sanki güzel bir şeymiş gibi ödülmüş gibi seni dövdük ve 10 ay hapis cezası verdik dediler.

Ve eklemek istediğim şeyler var belki arkadaşlarımıza örnek olabilirim; lütfen oraya teslim olmadan işlerinizi halledin yoksa her şey daha zor oluyor ama savaşmayı bırakmayın ben askeriyede ilklerimi yaşadım ilk kez devlete başkaldırdım ve firar ettim sonra teslim oldum işkenceler gördüm ama direndim, ilk kez açlık grevi yaptım, günde defalarca yemek yiyen insanım ama orada üç gün aç bıraktım bedenimi, gerçekten haklarımız için direnince hayat çok güzel, ben bu direnişimi o süreçte bana yardımcı olan arkadaşlarıma ve yeniden doğan Emir’e armağan ediyorum.”