Diyarbakır’da geçtiğimiz yıl 18 yaşındaki R.Ç cinsel eğilimleri farklı olduğu bahanesiyle ailesi tarafından öldürülmüştü.

R.Ç. iki harfe gizlenmiş içimizdeki/bizden bir hayat. Çoğumuz bu hayatı sadece iki harften ibaret belledik. Aslında bu durum yeni değil; böylesi hikâyeler hayatımıza akmaya devam ediyor. R.Ç. bir kişi değil, bu toplumun bir yansımasıdır. Yaşadığı acı son ile içimizdeki ikiyüzlülüğün, erkek egemen mentalitenin, devletin bütün varlığı ile ürettiği/öğrettiği ve sonrasında uygulamaya soktuğu militarizmin dışa vurumudur. R.Ç. devlet tarafından, bu toplum tarafından, ailesi tarafından kendisine verilen rolü kabul etmedi. O yüzden istenmeyen kişi ilan edildi. Yaşadığımız kentin sokağında ailesi, devlet ve de toplumun önemli bir kesiminin işbirliği ile öldürüldü.

Diyarbakır’da geçtiğimiz yıl 18 yaşındaki R.Ç cinsel eğilimleri farklı olduğu bahanesiyle ailesi tarafından öldürülmüştü.

R.Ç.’yi öldüren nefret bu toplum içinde her gün beş kadını öldürüyor. R.Ç.’yi öldüren nefret sokaklarımızda, üniversite kampüslerinde ellerinde satırlarla dolaşıp her gün bir yerde insanları doğruyor. R.Ç.’yi öldüren nefret; Kürt, Sosyalist, Ermeni, Alevi, muhalif olduğu için “düşman” bellediklerini kışla içinde “şüpheli” şekilde öldürmeye devam ediyor. Bu yönüyle de ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ve siyasi görüşlerinden dolayı her gün ayrımcılığa uğrayan, çeşitli şiddet biçimlerine maruz bırakılan ve R.Ç. gibi aramızdan alınan insanların çokluğu nasıl bir toplum içinde yaşadığımızın da açık ifadesidir.

Bütün bu cinayetlerin arka planında, erkeğin kendi iradesi dışında herhangi başka bir irade görmek istemeyişi yatmaktadır. Kendisi, iradesi dışında başka bir şey görmek istemeyen bu yaklaşım, başka iradeleri kendisine benzeştirmek için elinden ne geliyorsa onu yapıyor; sokak linçleri, cinayetler ve mahkemelerde devam eden uydurma duruşmalar. Ermeni olduğu için kışla içinde öldürülen er Sevag Şahin Balıkçı’nın davası iki gün önce bitti; Sevag’ı öldüren devre arkadaşı 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Astsubay Sadrettin Ersöz’e görevi ihmalden 5 ay hapis cezası verildi. Mahkeme Sevag’ın hangi sebeple öldürüldüğünü açıklayamamış, “Sevag, askerde, Ermeni olduğu için kasten öldürülmüştür” deme cesaretini gösterememiştir. Böyle bir yaklaşımın aynı gerekçeler ile başka cinayetlere davetiye çıkardığını biliyoruz.

Belki R.Ç. de o bayraklardan biri ile dolaşacaktı

R.Ç.’nin yaşadıklarını yaşamaya muktedir pek çok insan ile bir arada yaşıyoruz. Ancak eril zihniyetin kurduğu hayatlardan doğru kendisini kuran bir toplum içinde yaşadığımız için bunları ya görmüyor ya da görmek istemiyoruz. Yaşanan kadın cinayetlerine, kışla içindeki ölümlere olduğu kadar, cinsel yönelimi nedeniyle şiddete uğrayan ve öldürülen insanlar da mutlaka görülmelidir.

İnsanın doğasına karışmayacak bir topluma dönüşmeden bütün bu cinayetler devam edecek. Son Amed Newroz’u bizlere doğasına karışılmadan bir toplumun ne kadar coşkulu, özgür ve de rengârenk olacağını gösterdi. Başka bir hayat/başka bir ülkenin mümkün olduğunu bir kez daha hep birlikte Newroz alanında yaşadık. Özellikle de Kürt kadınları ve çocukları doğanın bütün renklerinden giyinerek nehirler, dereler gibi aktılar o alana. Bir grup LGBT bireyi de ellerinde Keskesor/gökkuşağı bayrakları ile alandaydılar. Kimi merakla, kimi heyecanla, kimisi de imrenerek izledi o bayrakları. Gökkuşağı Çocukları’ydı onlar. Ellerindeki gökkuşağı bayrakları ile herkes için özgürlük dediler. Yaşasaydı belki R.Ç. de o bayraklardan biri ile o alanın içinde dolaşacaktı. Onlar esmer Gökkuşağı Çocukları’ydı. Özgür yarınlar diyeceksek, “ya hep beraber, ya hiç birimiz. Kurtuluş yok tek başına.”

2 Nisan’da Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde R.Ç. davasının dördüncü duruşması olacak. Bu davaya sahip çıkmak, o gün orada olmak demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması için somut bir adım atmaktır. Gökkuşağı Çocukları olmadan, onlar özgür yaşamadan gökkuşağı renkleri özgürce salınmadan ne barış, ne de özgürlük mümkündür.