Belli bir bireyi, ırkı, dini, cinsiyeti, dili diğerlerinden üstün ya da aşağı görme ve bu doğrultuda davranma durumu olan ayrımcılık, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında gelmekte. Hem devlet hem de toplum nezdinde yaygın ve sıradanlaşan bir hal almıştır ayrımcılık. Bu denli yaygın ve sıradan olmasını devletin kuruluş fikriyatında aramak yanlış olmasa gerek. Türkiye ulus-devleti, kuruluşu itibariyle Türk ırkı, gerekli görüldüğü oranda Sünni İslam dini ve geleneksel erkekçi zihniyet üzerine şekillendi. Bu şekillenmenin içinde yer alamayacakları düşünülen Ermeniler, Rumlar ve Süryaniler tümüyle dışlanırken içinde yer alabilecekleri düşünülen gruplara bu ideoloji bazen askeri yolla bazen de yasalar ve eğitim-basın-yayın kuruluşlarıyla kabul ettirilmeye çalışıldı. Sonuçta hem sistem hem de toplum için Türklük, Sünnilik ve erkeklik norm haline geldi ve bunların dışında kalan etnisiteler, dinler, dinsizler, kadınlar ve eşcinseller anormal görülüp ayrımcılığa uğradı.

 

Yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı bu günlerde toplumu bu denli ayrıştıran bu ayrımcılıkların çözümünün anayasada yer alması olmazsa olmaz. Bunun için anayasa yapımının iki aşamada yapılması en doğrusu.

 

BİRİNCİ AŞAMA: MAĞDURİYETLERİN TELAFİSİ İÇİN “POZİTİF AYRIMCILIK”

İlk aşamada ayrımcılığa uğramış bu grupların mağduriyetleri ele alınmalı ve mağduriyetlerinin giderilmesi için bu gruplara yönelik “pozitif ayrımcılık” ilkesi benimsenmeli ve uygulanmalı. “Pozitif ayrımcılık” ilkesinin kimlere ne şekilde uygulanacağını kararlaştırmak için ayrımcılığa uğramış Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Çingeneler, Kürtler, Süryaniler, Aleviler, Kadınlar, Eşcinseller vb. grupların temsilcileri ilk aşamada anayasa yapıcıları arasına alınmalı. Uygulanması gereken “pozitif ayrımcılık”la ilgili bir örnek vermek gerekirse eğitimde Kürtlerin, hem dilden hem de eğitim olanaklarının kısıtlılığından kaynaklı mağduriyetlerini telafi etmek için örneğin üniversitelerin yüksek lisans ve doktora programlarına öğrenci kabulünde 1-2 kontenjan Kürt öğrencilere ayrılabilir. En azından başarı durumu aynı olan iki öğrenciden Kürt olanına öncelik tanımak gerekir. Aynı şekilde aynı işe başvuran aynı niteliklere sahip bir heteroseksüel ile bir transseksüelin işe alımında tercih transseksüelden yana olmalıdır. Bu uygulama, ayrımcılığa uğramış gruplar diğer gruplarla eşitleninceye kadar devam etmelidir.

 

İKİNCİ AŞAMA: AYRIMCILIĞA KARŞI ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK

Mağduriyetlerin kısmen aşıldığı bu aşamada, “pozitif ayrımcılık” ilkesi de zaman içerisinde kaldırılmalı ve ayrımcılığın hiçbir türüne yer vermeyen temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan tümüyle özgürlükçü bir anayasa yapımına geçilmelidir. Bu ikinci aşamada bahsi geçen ayrımcılığa uğramış kimliklerin de artık ismen anayasada yer almasına gerek yoktur. Çünkü kimliklerin anayasada yer alması demek bulunduğumuz çokkültürlü coğrafyada belli aralıklarla, anayasada benim de ismim yer alsın diyecek nice kimliğin olması demektir. Bu ise tekrardan toplumsal ayrışmaları tetikleyecektir. Olması gereken, ayrımcılığa uğramış grupların mağduriyetleri giderildikten sonra ırklar, dinler, cinsiyetler üstü ama aynı zamanda tümüne özgürlük tanıyan bir anayasa yapımıdır. Yalnızca dil konusunda belli bir bölgedeki talep yoğunluğu dikkate alındığında Kürtçenin de resmi dil olarak anayasada yer alması icap etmektedir. En azından Kürtçenin resmiyeti (aynı şekilde özerklik meselesi de) o bölgede referanduma sunulmalıdır. Tabi diğer diller için de (örneğin belli bir bölgede çocuğum Lazca eğitim alsın diyen belli bir sayı varsa) aynı durum geçerlidir.

 

ANAYASAYI KİMLER YAPMALI?

Peki, böyle bir anayasayı kimler yapmalı ya da yapabilir? “Ermeni”nin kaçınması gereken bir olgu olduğunu düşünen Başbakandan tutun ana muhalefet liderine, “Zerdüşt”ü ve “eşcinseli” ağzına alamayan İçişleri Bakanı’ndan tutun Ermeni kadını taksiden döverek atan taksiciye, doğal afeti bile “oh oldu Kürtlere” şeklinde yoranlara kadar kenarından köşesinden bu ülke insanının neredeyse tümüne bulaşmış bu ayrımcı zihniyet ve nefret söylemi. Dolayısıyla özgürlükçü bir anayasa, ayrımcılığı bu denli içselleştirmiş kişilerce yapılamaz. Anayasa yapmada en önemli nokta yapılacak anayasanın belli bir grubun değil “herkesin yararına” olmasıdır. Bunu en özgürlükçü kişilerin bile yapması kolay değildir çünkü ister istemez az da olsa maddeleri “kendi taraflarından yana” yapmaktan kendilerini alıkoyamayacaklardır. O nedenle örneğin bu konuda kafa yormuş düşünürlerden John Rawls, anayasa yapıcılarının herkesin yararına bir anayasa yapmaları için bu kişilerin bırakın din-dil-ırk-cinsiyet-renk ayrımı gözetmemelerini kendi konumları hakkında bile “bilgisiz” olmaları gerektiğini söyler. Yani bu kişiler, kendi cinsiyetleri, ırkları, statüleri hakkında ve bunların o toplumda ne ifade ettiği hakkında bilgisiz olacaklar ki yapacakları maddeleri kendi konumlarından yana değil de herkesin yararına yapabilsinler. Böyle birileri var mı tartışılır ama tekrar etmek gerekirse anayasa yapıcılarının ayrımcılık karşıtı, temel hak ve özgürlükleri savunan, en azından “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ndeki maddelerin doğruluğuna inanan kişilerden seçilmesi en doğrusudur.

 

Anayasa yapımı halka da bırakılamaz. Anayasalar çoğunluğun haklarından ziyade çoğunluğa karşı azınlıkların haklarını korumalılar. Türkiye’de çoğunluğun “ayrımcılık” ile ilişkisini tartışmak bile abestir. Yapılan araştırmalar, ateist, Hristiyan veya eşcinsel komşu dahi istememe oranını % 90’ların üstünde göstermektedir. Bu zihniyette bir çoğunluğun önerilerinin dikkate alınmasının ne denli sakıncalı olduğu tartışmasızdır. Geçenlerde, Hürriyet Gazetesi, kendi okurlarının (20 bin) anayasa ile ilgili önerilerini dosya halinde meclise sundu. Önerileri kabul eden Meclis Başkanı Cemil Çiçek ise, “Biz uzmanlardan taslak metin istemiyoruz, halkın görüşünü istiyoruz. Bu görüşleri de memnuniyetle kabul ediyorum, komisyona iletilecek” dedi. Ne var ki İlden Dirini’nin 2010 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, hurriyet.com.tr ile birlikte milliyet.com.tr, sabah.com.tr, haberturk.com, internethaber.com’daki örneğin etnik temelli haberlerle ilgili okur yorumlarının ortalama olarak % 80’ni nefret söylemi içermektedir.

 

Eser Göker ve Ülkü Doğanay tarafından yapılan başka bir araştırma, Hürriyet Gazetesi’nde 2006 yılı ve 2007 yılının Ocak ayında ırkçılık/ayrımcılık karşıtı içeriğe sahip 36 habere karşı ırkçı/ayrımcı içeriğe sahip 610 haber tespit etmiştir. Dolayısıyla bu tarz bir gazete (“Türkiye Türklerindir” logosunu da unutmayalım) ve okur kitlesinin öneri ve taleplerini dikkate almak demek var olan Türkçü, Sünni İslamcı, erkekçi anayasayı daha da katı hale getirmek demektir. Anayasa ne çoğunluğa ne de çoğunluğun seçtiği meclise bırakılabilecek bir meseledir. Ve anayasa yapıcıların illa filozof olmalarına da gerek yoktur. Irk-din-dil-cinsiyet ve cinsel yönelim-renk ayrımı gözetmeyen ayrımcılık karşıtı her birey anayasa yapımında yer alabilir. Irkçı, Sünni İslamcı, seksist anayasa yerine temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan herkesin yararına özgürlükçü bir anayasa ancak bu tarz özgürlükçü kişilerce yapılabilir. Ve ancak bu yapılabilirse günden güne keskinleşen toplumsal ayrışmanın önüne geçilebilir.