Tam 10 yıl olmuş.
2002 yılıydı.
Harp Akademileri’nde “Türkiye-AB” sempozyumu vardı.
MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç da izliyordu.
Oturumun sonunda -alışık olunmayan bir şekilde- söz aldı.
“AB’nin Türkiye’ye bir hayrı olmadığını” söyledi. Yeni arayışlara girmemiz gerektiğini belirtti ve dedi ki:
“Bunun da en doğru yöntemi, Rusya Federasyonu ile birlikte, ABD’yi göz ardı etmeksizin, mümkünse İran’ı da içerecek şekilde arayış içinde olunmasıdır.”
Amerika ile iki düşmanının aynı cümle içinde kullanılması, alışılmadık bir çıkıştı.
Tarihimizden edindiğim bilgiyle “Amerika bunu affetmez” dediğimi hatırlıyorum.
Nitekim öyle oldu.
Org. Kılınç, 2009’da Ergenekon dalgalarından birinde gözaltına alındı.
* * *
Ergenekon soruşturmasının çok çeşitli boyutları var; bunlardan biri kuşkusuz “ABD”’dir.
1970’lerde Ecevit’in ele verdiği, Susurluk sonrası ipliği pazara çıkan “Ergenekon”la, 2000’lerde yargılanan “Ergenekon”u birbirinden ayıran önemli bir faktör de budur:
Ecevit’in üzerine gittiği Ergenekoncular, ABD patentli kontrgerillanın Türkiye temsilcileriydi.
Erdoğan’ın mücadele ettiği Ergenekoncuların çoğu ise daha çok Amerikan karşıtlığı ve ulusalcılıkla sivrilmiş isimler...
Org. Kılınç’ın sonradan Erbakan’ın ardından söyledikleri ilgi çekicidir:
“Erbakan, ülkesinin çıkarını önde tutan millici bir liderdi. Askerler olarak biz, onu doğru anlayamadık.”
* * *
Şimdi gelelim güncel tartışmaya:
Cengiz Çandar, Taraf’taki söyleşisinde “28 Şubat’ın İsrail destekli bir darbe olduğunu, ABD tarafından da desteklediğini” söyledi.
Daha önce de, 1997 Mart’ında Amerikan Dışişleri’nde yapılan bir toplantıda “Doğrudan bir askeri darbe olmadan Erbakan hükümeti gitmeli” kararının alındığı bilgisini vermişti.
Aslı Aydıntaşbaş, 23 Nisan tarihli Milliyet’te, o toplantıya katılanlardan birinin şu sözlerini yazdı:
“28 Şubat’ı biz pişirmedik; ama Erbakan’ın gitmesine de üzülmedik. Sadece süreci seyrettik.”
* * *
Bizim askeri darbelerdeki Amerikan parmağını araştıranlar için renkli malzeme...
Hepimizce malum olduğu üzre, Washington bazı darbelere önayak, bazılarına engel olur.
Öyle anlaşılıyor ki, 28 Şubat’ta “Amerikan karşıtı ve millici” olarak gördükleri Erbakan’ın devrilmesini (eğer bilfiil tezgâhlamadılarsa en azından) keyifle “seyretmişler”.
2009’dan beri de “Amerikan karşıtı-‘Kızıl Elmacılar’”ın tasfiyesini yine ellerini ovuşturarak izliyor olmalılar.
* * *
“Kızıl Elma” fikriyatına da “Amerikancılık” kadar uzak biri olarak, sadece sürecin ardındaki bir başka itişmeye dikkat çekmek için yazıyorum bunları...
Ve bu tabloya ilaveten, yine 23 Nisan tarihli gazetelerde yer bulan iki ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum.
Biri Aslı’nın konuştuğu Amerikalı yetkilinin bir teşhisi:
“Erbakan, Erdoğan gibi de değildi. Tutarsızdı.”
Bu sözü bir kenara not edelim.
Bir de aynı günkü bir başka habere dikkat çekelim:
“BDP, eşbaşkanlar düzeyinde bir heyetle Kürt sorununu görüşmek üzere Washington’a gitti. Şerafettin Elçi; ‘ABD artık bu işin içinde’ dedi.”
Hangi işin içinde değil ki?