Sabah olduğunda öncelikle pencere aralanır ve küçük göz, deri temaslarıyla hava durumu analizleri yapılır. Okula gidilecekse ona göre hazırlık yapılır ama eğer o gün tatilse ve hava durumu analizi olumlu sonuçlanmışsa top oynamak için hızlıca kafada planlamalar yapılır. Anne sesinden önce uyanmışsan ne âlâ, hızlıca giyinir, bir koşu sabah ekmeğini almaya çarşıya inersin. Evren tüm sıcaklığı ile sana sarılıyordur, manav yerindedir meyve ve sebzeleri suluyordur, selam verirsin.. kasap kapıda kedileri besliyordur, bir gülümseme salarsın. Bakkal yeni gelen topların filesini asarken tabela üstüne, karşısına dikilirsin ve elindeki bozukları uzatarak 3 ekmek alırsın. Çocukluğun en güzel yoludur ev ile bakkal arasında gidilen kısa ama o zamanlar çoook uzun gelen bu yol. Komşular birer birer uyanmaya başlamışlardır, kimi halı silkelemekte, kimi bahçe yıkamaktadır. Toprak limon, gökyüzü portakal kokmakta, yavaştan yavaştan balkonlardan çay karıştırma sesleri gelmektedir. Yani anlayacağın; mahallede her şey yolunda, herkes yerindedir.
Burada, bu şehirde bu sokakta mahalleli birbirini iyi tanır, iyi de kollar. İnceden inceye bir dayanışma ağı, kısadan uzuna rakı masaları kurulur tez zamanda bu mahallede. Birinin yarası varsa, tüm mahalleli yarayı sarmak için çeker balkonuna mücadele bayrağını. Varsa birinin yürek acısı; ağaçtan ağaca örtüler çekilir ve göğe sofralar dizilir. Herkes çocuktur bu mahallede, herkes yaşlıdır da aynı zamanda.
Ve Şubat’ın bir gecesi herkes ölü oldu, yarım kaldı, eksik kaldı bu mahallede. Bahçeler yıkıldı, ağaçlar devrildi; sofralar, gülüşler, rakı masaları, çocuklar, filedeki topla, çay karıştırma sesleri enkaz altında kaldı.. Emekler, ekmekler paramparça oldu.. Birbirleriyle dayanışma içerisinde olan ve “perişan edilen her şeye” aidiyet besleyen kocaman bir mahalle enkaz altından yeryüzü ve gökyüzüne seslenmeye başladı. “Buradayııım”
Sizler bizi duymadınız ama bizler buradayız ve görüyoruz her şeyi tüm çıplaklığıyla. Çünkü sizin düzeniniz de burada, bu enkazların altında. Acil durum/eylem planlarınız, liyakat ve sistematik çalışma disiplininden uzak ilgili kurumlarınız, meslek ahlakı olmayan müteahhitleriniz, denetlemek eyleminden yoksun yozlaşmış yapı denetim firmalarınız, çürümüş ve ellerinde yitirdiklerimizin kanları olan yerel yöneticileriniz/idarecileriniz, “Çök, Kapan’ Tutun”dan gayrı bir koordinasyon planı olmayan bürokratlarınız. muazzam bir dezenformasyon ve bilinçli bir kötülük ile organize ettiğiniz sözde depremle mücadele(!) aksiyonlarınız.. hepsi, hepsi enkaz altında, bizim bedenlerimizin yanında.
Biz bu molozların, tabyaların, kerpiçlerin arasından ayağa kalkacağız. Kimimiz ölü, kimimiz yarım, kimimiz sağ.. ayağa kalkacağız ve toplanacağız. Kültümüze, tarihimize, coğrafyamıza ve anılarımıza sahip çıkacağız. Eskisi gibi, bir sabah telaşında bir araya geleceğiz. Bakkaldan bu defa tüm çocuklar toplayacak ekmeği. Tek bir kahvaltı masası olacak mahallede. genişçe dizilecek sofralar. Umutla inatla söylenecek türküler. Daha temiz, daha doğru zeminlere yeniden inşa edilecek o evler. Bahçeler kurulacak yeniden, ağaçlar dikilecek.. Sokaklara bir bir yitirdiklerimizin adları verilecek.. okullar açılacak ve çocuklar, sizler ve türevleriniz gibi olmasın diye eğitim içeriği bilimle, umut ve inançla harmanlanarak nitelikleştirilecek. Şehirler geri dönecek, yaralar göndere çekilen umut bayraklarımızla birer birer sarılacak, acılar pay edilecek, efkarlı olan dağ eteklerine “bizimdir” yazılacak; umut da bizimdir, inat da, inanç da..
Biz o enkazdan kalkacağız elbet ama sizi o enkazdan kimse kurtaramayacak, biz kalkarken siz orada olacaksanız. Biz toplandığımızda ve yiten/eksik kalan yanlarımızla o sofraya oturduğumuzda; unutmayışlarımız birikecek, mücadele ağımız genişleyecek, inancımız büyüyecek ve hep bir ağızdan size sesleneceğiz:
“sizin yeriniz, o enkaz!”
bizler şimdi zamanın bir yerinde acıyla düğümlüyoruz yüreğimizi, ağır aksak adımlarla ve el yordamıyla bu köhne düzene karşı bir file topun peşinden koşuyoruz:
biz kaybettik,
en çok biz eksildik..
ama and olsun ki,
ayağa kalkacağız
ve
biz kazanacağız.