AKP yalnızca Türkiye’de değil, dünyada siyaset yapma tarzı çalışılan bir partiydi. Fikrine karşı olsanız da örgütlenme taktiklerini, başarısının arkasındaki dinamikleri merak ettiğiniz bir yapıydı. Daha bir yıl öncesine kadar başarısından, dinamikliğinden ve gücünden bahsedilen AKP’nin şimdi başarısızlıklarından, statikliğinden ve elini attığı her sorundan daha büyük sorun üretmesinden bahsediliyor. AKP gaza yüklendi, motor bağırıyor ama vites atamıyor. Önce durumu tespit edelim: 


Ekonomi başarısız
Türkiye ekonomisi büyük bir ayıbın üzerine oturuyor. Her gün daha az satıp, daha çok alıyoruz. Türkiye’den 20 kat büyük ABD’nin cari açığı bizim yalnızca 7 katımız. GSMH artıyor ancak asgari ücret yerinde sayıyor. İşsizlik sorunu çözülemiyor. Tarım ve hayvancılık bitiriliyor, pembe istatistikler dahi artık göz boyayamıyor. Enflasyon yine çift haneye çıktı. 

Demokratikleşme durdu
Ordu siyasetten uzaklaşırken darbe dönemlerini anımsatan suçlamalarla kitaplar, poşular, tülbentler, gazoz pipetleri suç kanıtı olarak zabıtlara geçiyor. İçişleri Bakanı şairden, ressamdan, romancıdan terörist yaratıyor. Kendi toplumundan sürekli şüphelenen bir savcı grubu hukuk yoluyla demokrasiyi buduyor. Ama Hrant Dink davasında hâlâ bir arpa boyu yol alınamıyor. 

Kürt sorunu daha kötü
En karamsarların bile yüzünün güldüğü dönemlerden artık eser yok. BDP karşısında aldığı bölgesel seçim yenilgisinden sonra AKP sorunun tarafını sorunun nedeni olarak görmeye başladı. Eskiden Kürt yok derlerdi, şimdi terör var diyorlar. Oysa artık ezbere biliyoruz. Tarihçiler, sosyal bilimciler bir sonucu bin kere gösterdiler: Baskı, şiddet; şiddet, savaş doğurur. Ana dilde eğitim hakkı bile verilmeyen Kürtlerin ne yapmasını bekliyoruz? 

Dış politika dümen tutmuyor
Açıkça Suudi-ABD hattında yer alıyoruz. İran’a karşı askeri hazırlıklara katılıyoruz. Irak’ta seçimlerden önce Sünnileri destekleyen tarafa çalışıyoruz. Suriye’de rejim değişikliği için gizli örtük birçok girişimde bulunuyoruz. Ancak diğer taraftan sanki bu böyle değilmiş, bağımsız ve çok yönlü bir dış politika yürütüyoruz gibi bir hava veriyoruz. Ortadoğu sınır komşularımızla kavgalıyız. AB süreci tamamen durmuş. Suriye’yi kendi vatandaşlarını öldürüyor diye suçlayıp, Uludere’de kendi vatandaşlarımızı öldürüyoruz. Sonra bölgesel güç olduğumuzu düşünüyoruz. Ortadoğu’ya model gibi görünen Türkiye’den kendine model arayan Türkiye’ye dönüştük. 

Ne olacak?
Sorunlar tahlil edileceğine bahane üretiliyor. Ekonomi kötü mü gidiyor, ‘faiz lobisi’ suçlanıyor. Demokratikleşme durdu mu? “Hukuk sistemine karışmak olmaz” deniyor. Kürt sorunu kontrolden mi çıktı? “Teröristlerin oyunu” deniyor. Suriye, İran ve Irak gibi en yakın Ortadoğu komşularımızla kavgalı mıyız? “Sorun yok, yola devam” deniyor. AB süreci durdu mu? Cevap hazır: “Zaten iyi ki almamışlar, bizim durum onlardan iyi.”
AKP’nin vitesi takıldı. Motor bağırıyor. İslami basın dahi artık bu sorunları yazıyor. Vitesi değiştirmek çok zor değil, yapılabilecekler belli: 1. Ekonomide yalnızca GSMH artışına endeksli bir asgari ücret artışı bile milyonlara rahat nefes aldırır. 2. Düşünceden suç olmaz, siyaset adli değildir deyip, gerekli kanunları bir haftada geçirmek mümkün. 3. Kürt sorununda bir şey yapmayı bırakın, bir süre bir şey yapılmasa bile her şey daha iyi gider. Yapılacaklar belli, Kürtlerin talepleri açık. 4. Dış politikada prensipleri net ve hedefleri belli adımlar atmalıyız. Müdahaleci değil, yorgana göre ayak uzatan dış siyaset yapmalıyız.
Sonuç ne olur? Motor bağırmayı keser. Türkiye’nin önü açılır. Siyasi bir maliyeti, fikri zorlukları, idari bir engeli yoktur. AKP o zaman %75’in partisi olur ki buna en çok muhalifleri bozulur.