"Cinayeti Gördüm, Katilimi Tanıyorum"

Ahmet Hakan dün gece evinin önünde alçakça bir saldırıya uğradı. Saldırıyı kınıyorum, sevgili Ahmet Hakan'a şifalar diliyorum.

Son tahlilde durumunun iyi olduğuna sevinsek de, çok üzücü bir vaka olduğu aşikar.

"Hatamız bunlara dayak atmamak" demişlerdi, dayak atıp hatalarını giderdiler.

Varlığımız için kötü, birliğimiz için kötü, AKP'ye yaranma gayretkeşliği için kötü... Ne köy, ne kasaba olacak siyasi partiyi, "aslında iyi vilayet olur" diyerek durumdan vazife çıkaran eyyamcılar için kötü.

Hatırlayalım bakalım bu noktaya nasıl geldik... AKP’li Abdurrahim Boynukalın, bindirilmiş kıtalarla Hürriyet’in kapısına dayandığı gece "Bizim hatamız bunlara dayak atmamak olmuş!" “Ahmet Hakan’la çay içmişliğim var, acayip korkaktır. Ben bugün Nişantaşı’na evinin önüne gitmeyi düşünüyordum, tek başıma. Gidecektim oraya bekleyecektim, gel bakayım buraya” demişti.

Sonrasında olayla ilgili konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, mafyavari bir pervasızlıkla saldırı tertipleyen vekile "Dost ortamında ifade edilmiş hususlar" diyerek sahip çıktı.

Evvelden de şu veciz cümleleri kurmuştu Davutoğlu; " Bir basın mensubu Başkan'a hakaret ederek soru sorabiliyor ve rahatlıkla evine gidebiliyorsa, basın özgür demektir."

Çok özgür değil mi?

Star Gazetesi yazarı Cem Küçük, köşesinden Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ı tehdit etti. Küçük, 'Şizofrenik ve PKK’lı bir hırsız portresi: Ahmet Hakan' başlıklı yazısında "Şizofreni hastaları gibi hala kendini Hürriyet’in Türkiye’yi yönettiği günlerde zannediyorsun. İstersek seni sinek gibi ezeriz. Bugüne kadar merhamet ettik de hala hayatta kalabiliyorsun" ifadelerini kullandı.

Tozun dumana karıştığı o günlerde Ahmet Hakan da okurlarına söyle seslendi; "Korkmuyorum ama katilimi gördüğümü de haykırmak istiyorum,"

"Ey geride kalacak olanlar!

Yazın bir kenara. Başıma bir iş gelirse… Bilin ki…Azmettiricisi Şems Ethem adlı andıççıdır.

Cinayeti gördüm. Katilimi tanıyorum."

Bu alçakça saldırıdan iki anlam çıkar:

1- Sokakta bekleyen diktatörlük, evimizin kapısını, penceresini yumruklayacak cürete ve ölçüsüzlüğe ulaştı. Kimisini mahkeme köşelerinde süründürüz, kimisini evinin kapısında yumruklarız... Ama her halükârda yola getiririz, getirmesek de sustururuz diyorlar.

Hrant Dink’i de bu tahammülsüzlük, bu çapsızlık, iğrenti veren bu sokak kabadayılığı öldürmedi mi?

Dost ortamlarında bayrak şovları yapılmadı mı, derin dehlizlerde örtbas edilmedi mi cinayet?

2- Başkanım, Cumhurbaşkanım, muhafazakâr demokratım güzellemeleri yapmak faydasız. İstikamet belli; biat edeceksin! Etmezsen hedef olursun, işinden olursun, bin türlü baskıya muhatap olursun... Etmezsen dayak yersin, terörist ilan edilirsin.

Televizyon programlarını; PKK'yi lanetleme şovuna dönüştürsen de, gazete köşesini; Demirtaş'a ayar verme kürsüsü yapsan da yaranamazsın.

Tarafsız ve özgür basın dedikten sonra hükümetin emrine amade bir korkaklıkla HDP'ye ambargo uygulasan da yaranamazsın.

Savaşı isteyenlere, şehitlik mefhumuyla çocukları ölüme gönderenlere tek laf etmeyip, hemen her gün silahlar sussun fikirler konuşsun, barış olsun diyen Demirtaş'ı müsebbip diye suçlasan da yaranamazsın!

Korktukça korkunun esiri olursun ama yaranamazsın.