Sonundan doğru başlarsak; bu kitlesellikte adalet için yürümek her hali ile Türkiye’de adalet talep edenlere iyi geldi. AKP/devletin bütün baskı ve şiddetine rağmen yüzbinler/milyonlar bu yürüyüşe katıldı ve taleplerini bir kez daha açık ettiler. Adalet talebi günün Türkiye’sinde milyonların talebidir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’da başlayan ve yarın tamamlanacak bu yürüyüşü bu nedenle ciddi bir toplumsal destek arkasına aldı. Yürüyüş başladığında kimse bu kadar kitlesel tepki alabileceğini düşünmemişti. Yürüyüşe toplumsal tepkiler büyüdükçe AKP/MHP çevreleri çok açık bir şekilde karşı tepki içine girdiler, sosyal medya trolleri saldırıyı küfür ve hakarete kadar vardırdılar. Perinçek ve partisi de bütün ırkçı ve faşist yapısı ile bu saldırılar içinde yer aldı, hatta zaman zaman AKP/MHP’ninde önünde bu yürüyüşe saldırdı.

Bu yürüyüş Kılıçdaroğlu ve CHP için bir yerde kendisini biraz adalete çekme oldu. Çünkü Türkiye’nin bugüne gelmesinde CHP’nin ‘iyi niyet’ taşlarının payı çok büyük oldu. AKP/R.T.E’nin geliştirdiği ırkçı/militer politikaların karşısına bir şey koymak bir tarafa Kılıçdaroğlu ve CHP bu politikaların tam zamanlı bir ortağı oldu. Zaman zaman başka şeyler söylemiş olsalar da AKP iktidarının etki alanında hiçbir zaman çıkamadılar. Çünkü CHP’nin asıl omurgası da Türkiye’nin en temel sorunları söz konusu olduğunda benzer bir düşünce içindeler. Aslında bu yürüyüş Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi bir tercih değil, tamamen bir zorunluluktu. Çünkü Enis Berberoğlu ile süreç kalmayacak, FETÖ’nün her zaman ana omurgası olan AKP kendisinden uzak tutarak FETÖ’nün siyasi ayağını başka siyasetlerde aramaya devam edecek. Liste başında da CHP’liler ve de Kılıçdaroğlu var. Bunu geç de olsa gören bu yürüyüşü başlattı.

Yürüyüş başlarken birçok insan gibi bende yürüyüşün bir yerinde “tamam hedefimize ulaştık” diyerek İstanbul öncesinde bu yürüyüşü bitirilmesi kaygısı vardı. Öyle olmadı, yarın büyük bir kitle yürüyüşe verdiği desteği daha kitlesel sokaklara dökecektir. Bundan sonrası ne olacak? Şimdi den AKP karşı hazırlıklarına korkunç bir ironi; “demokrasi nöbeti” ile başlayacak, daha sonra da bir hafta boyunca bütün kitlesini - MHP/Vatan Partisi/BBP, Saadet Partisi – sokaklara dökecektir. Adalet yürüyüşü Türkiye’deki yarılmayı da bir kez daha açık etti. Yürüyüşe destek verenler bu ülkede her kes için adalet talep eden Kürtler, kadınlar, Aleviler ve bu ülkenin demokrat, sosyalist kesimleri oldu. Bundan sonrası ne olacak?

Adalet yürüyüşü için AKP/devlet ve de onun türevleri partilerin en büyük korkusu ‘Kürtler ile bir araya geldiler’. Bu kaygı ve korkularını bir kısım beyaz/ırkçı CHP’liler de açık ettiler. Başlarını da baro başkanları çekti. Cumhuriyet tarihi boyunca sistemin temel korkusu her zaman “aman ha Aleviler ve Kürtler bir araya gelmesin” oldu. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra bir kez daha demokratik talep ve ortaklaşmalara karşı; “bundan sonra siz ancak barışın filmini çekersiniz” diyerek topyekûn savaş ilan ettiler. İlan edilen o savaştan sonra korkunç saldırı ve katliamlar devam ediyor. 15 Temmuz da bu saldırı ve katliamların bir parçası oldu. Kesinlikle iktidarın da içinde olduğu bir süreçtir 15-20 Temmuz süreçleri.

Bu tablo içinde kitlesel bir demokratik kalkışma, itiraz nasıl olacak. AKP/devlet bu kitlesel kalkışmanın temel dinamiği olan HDP’yi tamamen rehin aldı. Şimdi CHP ile birlikte ifade edilen adalet, demokrasi, özgürlük taleplerine en ciddi emek ve katkıyı sağlayacak olan da HDP ve kendisi ile birlikte hareket eden kitlelerdir. Yarın Maltepe’de son bulacak bu yürüyüş aslında Türkiye açısında bir başlangıç olma potansiyelini taşıyor. Ancak buna ne Kılıçdaroğlu ne de onun CHP’sinin ana omurgasının sahip çıkmayacağı çok açık. Aslında bu yürüyüş ile Kılıçdaroğlu kendisini ve belki de CHP’sini biraz AKP saldırılanın dışına çekmiş olabileceğini düşünecek. Ancak hiç de böyle olmayacaktır. Objektif olarak açık bir alan oluştu. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi!

CHP’nin omurgası değil ama içindeki demokratik unsular, özellikle de gençlik örgütleri daha açık bir şekilde bu toplumsal tepkinin daha da örgütlü bir şekilde devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak yarın Kılıçdaroğlu sahnede “sokaklarda tepkimizi gösterdik, artık bundan sonra mecliste yaman bir mücadele içinde olacağız” diyecek. Oluşan toplumsal muhalefet “görevimizi yaptık” gönül rahatlığı ile evlerine çekilecek mi, yoksa artık bunun kaçarı yoktur, bu ülkede adalet, eşitlik ve özgürlük talep eden bütün kesim ve yapılar ile birlikte yeni bir oluşumu tartışmak ve hayata geçirmenin zamanı geldi de geçti bile diyerek yeni bir sürece geçecek mi?

Türkiye’de yüzbinler/milyonların adalet, eşitlik ve özgürlük talepleri ile yeni bir örgütlenme kurmak ve yola böyle devam etmek lazım, aksi takdirde kaybetmeye ve büyük acılar yaşamaya devam edeceğiz. Uçurumun kıyısında yol almaktan çıkmak, daha geniş bir yolda yürümek ve bu yolu büyütmek ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Bu durumda yeni siyasetin açık adresi HDP ve bileşenleri, CHP içinde bir şekilde kendilerini ifade eden demokrat yapı ve kişilerdir. Bu birlikteliğin önündeki acil görev de yarın o meydanda o meydanda milyonların tanıklığında bir sesleniştir; “Nuriye Gülmen, Semih Özakça yoldaşlarımız, mücadeleniz mücadelemizdir, buradan size söz veriyor bu mücadeleyi her alanda daha etkin bir şekilde yürüteceğiz” diyerek onların hayata yeniden dönmelerini talep etmek ve bunu sağlamaktır.