Sözüm, dünkü yazımda olduğu gibi bugün de Ak Parti iktidarına...
Evet öyle, 12 Eylül’leri, 28 Şubat’ları tarihin çöplüğüne atmak lafla olmuyor.
Günlük deyişle:
Peynir gemisi lafla yürümüyor!
Hem askeri vesayet denecek, hem bunun anayasal ve yasal altyapısı  oluşturulmayacak, hem de vesayeti gerçekten bitirecek kurumsallaşmanın temelleri atılmayacak.
Olmaz.
Bu durumda, birinci sınıf demokrasiden söz etmenin herhangi bir inandırıcılığı olamaz.
Örnek:
Birinci sınıf demokrasilerde, hukuk devletinde yargı, sivil-asker diye çift başlı değildir. Askeri yargıtay, askeri yüksek idare mahkemesi yoktur o demokrasilerde.
Bizde ise var.
Hukuk devletine ters düşen bu durumun değişeceğine dair umutlar uyanmıştı bir zamanlar. Ama şimdi anlaşılan bu umutlar da sönmeye başlıyor.
Dünkü Taraf’ın manşetinde Adnan Keskin’in bir haberi vardı, “Askeri vesayet böyle bitmez!” başlığını taşıyan.
Bir bölümü şöyleydi:
“Adalet Bakanlığı, 2009’da Avrupa Birliği’ne de sunduğu Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı’nı yenilemek için çalışma başlatırken, geçen sürede yargı bağımsızlığı hedefinin gerçekleştiğini savundu.
Ancak, ileri bir adımla askerî yargıda ‘soruşturma emri’ni kaldırmayı da gündemine alan bakanlık, 103 yeni hedef arasında askerî yargının tümden kaldırılmasına yer vermediği gibi, askeri yargıda istinaf mahkemeleri kurularak bu alanın büyütülmesini istedi.
Askerî yargının tümden kaldırılıp yargı birliğini sağlama talepleri bu taslağa yansımadı. 103 hedef arasında ‘askeri yargı kaldırılacak’ beyanı yok.
Halen disiplin mahkemeleri dışında askeri yargı, adli konularda askeri mahkemeler ve Askeri Yargıtay, idari konularda ise Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nden oluşuyor.
Bakanlık, şimdi buna ilave olarak askeri yargıda da istinaf yargılamasını (ara-üst mahkeme) gündeme getirdi.”
Kısacası:
Askeri yargı reformu bekliyor.
Ak Parti iktidarı bu konuda ipe un sermeye devam ediyor. Bu ülkede yargı hâlâ iki başlı, biri askeri, diğeri sivil..
Yine hâlâ Başbakanlığa karşı sorumlu olan Genelkurmay Başkanlığı, demokrasilerde olduğu gibi Savunma Bakanlığı’na bağlı değil.
Genelkurmay’ın demokrasiyle  bağdaşması mümkün olmayan yetkileri hâlâ yerli yerinde.
Yine demokrasi diyorsak, Genelkurmay Başkanı Bakanlar Kurulu tarafından atanmalı. Yüksek rütbeli subayların terfiinde de son söz Bakanlar Kurulu’nda olmalı ancak yetkinin kullanımı askerle işbirliğine dayanan bir sistemle kullanılmalı.
Jandarma’ya gelince...
İçişleri Bakanlığı’na bağlı olması kuralı korunurken, jandarmanın bünyesindeki tayin ve terfileri sivil otoriteye tabi kılmak gerekir.
Türkiye’de siyasal kurumların askerileşmesi, askeri makamların siyasallaşmasında önemli faktörlerden biri de, güvenlik ve savunma kavramlarının iç içe geçmesidir.
Güvenlik ve savunma kavramları birbirinden ayrılmalı, dış tehditler savunma hizmetleri çerçevesine sokulmalı ve bundan Türk Silahlı Kuvvetleri sorumlu kılınmalıdır.
27 Mayıs darbesinden beri anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu darbeden önceki gibi, Milli Savunma Üst Kurulu adı altında yeniden yapılandırılmalı ve başbakanın başkanlığını yaptığı kurula askeri otoriteyi temsilen sadece Genelkurmay Başkanı katılmalıdır.
1971’deki 12 Mart Muhtırası’yla yapılan Anayasa değişikliğiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harcamaları Sayıştay’ın denetimi dışında bırakılmıştı. Bu madde 2004 Anayasa değişikliğiyle kaldırılmış, askeri harcamaların şeffaflaşması ve denetlenebilir hale gelmesi konusunda önemli bir adım atılmıştı.
Bu anayasal reformu uygulanır kılacak yasal düzenlemeler ise geçen yıl yapılmakla birlikte yeterli olmaktan uzaktır. Askeri harcamaların şeffaflığı ve denetlenebilirliği konusu hâlâ gündemdeki yerini koruyor. Vicdani ret hakkı temel bir hak olarak tanınmalıdır.
İç Hizmetler Kanunu ‘35. Madde’yi tarihin arşivine kaldırmak ve askeri okullardaki ders kitaplarını demokrasi kültürü ile uyumlu hale getirmek de gerekiyor eğer demokrasi diyorsak...
12 Eylüller, 28 Şubatlar tarihin çöplüğüne ancak böyle atılır.
Ama galiba asker ‘bizim asker’ olunca ve de devreye ‘askerle de iyi geçinme’yi öngören 2014 hesapları girince, demokratik hukuk devletini birinci sınıf yapacak adımlar anlaşılan es geçiliyor.
Hukukun üstünlüğü ve özgürlükler dahil yapacak çok iş var ama Ak Parti’nin doruklarında esen havalar o kadar farklı ki...