Çatışma çözümünde askeri mantığın galebe çaldığı, demokratikleşmede ileri değil geriye adım atıldığı bir günde demokratikleşmeden söz açmak abes kaçacak. Ama ülkenin hâlâ içinde bulunduğu açmazların ana müsebbibi olan 12 Eylül darbesi ve bunun sonuçlarıyla hesaplaşma bugünkü kargaşa halini görünce daha anlam kazanıyor.

Siyasi irade, Ergenekon, diğer benzer davalar ve tüm bu davalara eşlik eden diğer sivilleşme çalışmalarıyla İttihatçı/Kemalist geleneğin askeri ve sivil organlarına yönelik kökten bir arındırma hareketine girişti. Davaların yargısal anlamdaki vahim yetersizlikleri ve hoşlanılmayan herkesin ‘Ergenekon’la yaftalanması davaların ciddiyetini gölgelese de sivilleşme bir şekilde yürüyor.

AB reformları kapsamında atılan ilk adım MGK’nın ‘gayriresmi hükümet’ işlevinin sona erdirilmesiyle başlayan sivilleşme, bugün artık muvazzaflar ve eski genelkurmay başkanı da dâhil 58 general hakkında takibata kadar dayandı. YAŞ’ta sonsöz artık askeriye kastınca değil seçilmiş hükümetçe söyleniyor. 29 Ekim kutlamaları tek ve sivil bir törene indirgendi. Tardedilen Şemdinli savcısı Ferhat Sarıkaya göreve iade edildi. İnternet muhtırası takibatı, şimdi yine bir eski genelkurmay başkanını hedefe alan 27 Nisan 2007 muhtırası hakkında soruşturma ve bu çerçevede gündeme gelen 28 Şubat 1997 darbesi soruşturması, OYAK dâhil askeriyenin kast ayrıcalıklarıÖ Tüm bu hukuki ve simgesel girişimler ve bu girişimlerin siyasete yansımaları Türkiye’nin demokratik istikbalini belirlemede hayati role sahip. Zira bu girişimler askeriyeye hükmetmekle sınırlı değil. 2007 ve 2011 seçimleri sonuçlarında olduğu gibi temsili demokrasiye yansıyorlar, İttihatçı/Kemalist geleneği siyaseten geriletiyorlar ve toplumsal bir arayüzle destekleniyorlar.

Bu çerçevede, 12 Eylül 1980 darbesine karşı başlatılan hukuki süreç ve bunun arkasındaki siyasi irade sivilleşme çabalarının hayati bir merhalesi. 19-Mayıs ‘askerleşmiş millet’ kutlamaları ve millî güvenlik derslerinin kaldırılması ile birlikte okunduğunda sivilleşmenin artık farklı bir boyuta taşındığını anlıyoruz. Hükümet askeriyenin sadece kendi iktidarını hedef alan teşebbüslerini yargıya taşımakla yetinmiyor, sivilleşmenin ve dolayısıyla demokrasinin alanını genişletebilecek adımlar atıyor. ‘Bana dokunmayan asker bin yaşasın’ intibaını ve o askerin 1980’den bu yana kurduğu rejimin hukuki, siyasi ve idari yapılarıyla mutabık olduğu algısını zamanla boşa çıkarabilecek bir merhale bu. Çıkarabilecek diyoruz zira daha işin çok başındayız. Sivilleşme için onyıllar sürecek dünya kadar iş var. Ama 12 Eylül’e dokunmak sivilleşmeyi ülkeye sathına yaymak, üstüne vazife olmayan işlere karışmış olan askeri tamamen kuşatmaya başlamak demek. Mazlum-der, İHD Emek Platformu, HAKPAR, EDP, Genç Siviller tüm bu katmanların suç duyurusuna ortak olmaları sivilleşmenin boyutunun kanıtı. Keza bu davanın basit bir siyasi hesaplaşma olarak sürmemesi için ciddî bir toplumsal çaba var. ‘12 Eylül 1980’den ve Kenan Evren’den hepimiz davacıyız’ girişimi toplumsal arayüzün ifadesi. http://hepimizdavaciyiz.net


12 Eylül’ün davası sade AKP’yi değil tüm toplumu ilgilendirdiği ölçüde tökezlemeye başlamış olan demokratikleşmenin önündeki yeni fırsat. Tıpkı son dönemdeki kötü kopyalarında olduğu gibi hazırlığı yapılmış ama başarılı olmuş bu darbe, 1982 Anayasası, yüzlerce antidemokratik yasa, binlerce yönetmelik, onbinlerce faili meçhul cinayet ve mahkûmiyetle topyekûn bir eziyet ve melânet operasyonudur.

Ülke çapındaki bu muazzam hak, hukuk ve özgürlük ihlalinin bilançosundan birkaç hatırlatma: 650 000 gözaltı; 1.683 000 fişleme; 210 000 dava; 517 idam hükmü ve 50 infaz; 98 000

örgüt üyeliği suçlaması; 388 000 pasaport talebine red; 30.000 kişinin işten 14 000 kişi vatandaşlıktan atılması; 100 bin siyasi iltica; 937 yasaklı film; 24 bin derneğe yasak; işten atılan 4 bin öğretmen, bin üniversite öğretim üyesi; DİSK’e 1991’e dek faaliyet yasağı; 39 ton gazete ve dergi imhası; gazetelere yüzlerce gün yayın yasağı...

Darbecilerin ve onların sivil destekçilerinin yargılanması, haksız mahkûmiyetler ve idari kararların bozulması, af, iade-i itibar ve tazminat yoluyla gelecek olan adalet, sivilleşme, toplumsal barış ve esas demokratikleşme açısından Türkiye’nin önündeki hayati fırsat. Yeni anayasa başta olmak üzere darbenin kurduğu rejimin hukukî ve idari sistemleriyle hesaplaşma bu dönemi temelli kapatabilir.

İspanya, Portekiz ve Yunanistan’ın sivilleşmelerinde görüldüğü gibi bu büyük hesaplaşma yıllar alır ve eğer askeriye başta hukuki, malî ve askeri uzmanlık konuları olmak üzere her alanda tahkim edilmezse elindeki silâh dolayısıyla her zaman hortlamaya hazır bir tehdittir. Uludere’de olmuş olabileceği gibi! Keza, askeri sivil yönetimin emrine tam anlamıyla geçirememiş bir ülkede süren askerî faaliyetler, Kürt çatışması ve Kıbrıs’ta görüldüğü gibi, askerin ağırlığını sürdürmesini sağlar.