11 Meridyen isimli şiirini şöyle bitirir Selim Temo:

 

“on bir meridyende sürgün, keder ve ibrişim
on bir meridyende dinmeyen serhıldana
bütün sesimi vermişim!”

 

Kürdistan’ın “Kürtlerin yaşadığı coğrafya”dan çok daha fazlasını ifade ettiğini görmemiz için ne gerekiyor; Kürt halkının sesi tükenene kadar bağırmasını bekleyenler korosuna katılıp, Türk ve Türkiye milliyetçiliği (bunu da yeni duydum!) safsatalarının kıçına takılıp kendimize bir yol seçmemiz mi? Yoksa sahiden aramızdaki, sokağımızdaki, evimizdeki tüm o sessizler bu katliamın kabullenmiş tanıkları mı? Tomaların ve panzerlerin bir halkın üzerinden geçme çabasına ettikleri şahitliği içleri nasıl oluyor da kaldırıyor?

 

Serhildan kürtçede başkaldırı anlamına geliyor; Kürtler aslında “berxwedan” kelimesini de çok seviyorlar; ama bilmediğim ama öğrenmeye kendimce çaba sarf ettiğim Kürt dilinin coğrafyasında en yüksek , en alımlı dağ serhildan. Bir halktan “başkaldırı” bekliyorsanız; Kürtler’in örneğin AKP’den “memnun” olduğunu düşünüyorsanız açıp herhangi bir reklam arası haber tv’sinin yerine gerçek bir televizyon kanalıı izleyebilir, Kürtlerin seçilmiş ve seçmenlerinin aynı anda Erdegen (o Esed diyor biz de ona Erdegen desek ne değişir?) tarafından yetkilendirilmiş lacivert faşistlerce katledilmeye çalışılmasını, şans eseri kimsenin ölmeyişini ama bir vekilin daha geçen yıl Ayla Akat Ata’nın başına gelen biçimde bacağından gaz bombasıyla yaralandığını göreceksinizdir.

 

Türkler şunu anlamıyor; Kürtler’in birlikte yaşama talebi, demokratik özerklik projesi dün Eyüp’te “içki yasağı” protestosu yapanlardan İzmirli teyzelere herkes için bir kurtuluş projesi, merkeziyetçi devletin çözülüşünü, demokratik bir modernliğin doğuşunu müjdeleyen bir plan. Öcalan’a özgürlük diyenler işte tam da bu nedenle “terörist” değiller; tüm devletler teröristtir; halkının üstünde türlü stratejik sebeplerle ölüm politikaları oynayanlar teröristtir; terörizm Mehmet Ağar’ların, Tansu Çiller’lerin, Recep Tayyip Erdoğan’ların, Bülent Ecevit’lerin tekelindedir. Bazen F Tipi’nde bazen Kürdistan Tipi cezaevinde bulur sizi.

 

Üstelik faşizm tahmin edilemezdir; içki bardağınızda içki bulamasanız ne ala; içki bardağını kim bilir nerenizde bulabilirsiniz?

 

Kürt halkı bir serhildana ses verirken batıda konuştuğumuz konular bana Temo’nun şiirini hatırlatıyor; o kocaman devletlerden alacaklı o koca Kürt halkının sözüm ona Türkiye’nin sahip olduğu kadar çok meridyeni olmadığı söylenebilir; ama konu mertliğe gelince Türkiye’nin kümes hayvanları denli ehlileştirilmiş bu haline ne denebilir? Koca ülkenin kaderini bir grup muhtemelen kendileriyle problemleri olan insana bırakması bir ilk değil; ancak Kürtler’in gelecekteki hatalarımıza da eşlik edeceğini düşünüyorsak yanılıyoruz.

 

Türkiye bugün “boşanmak istemeyen koca”yı oynamaya çalışıyor; ama Kürdistan ile Türkiye arasında böylesine berbat bir heteronormatif durum yok; üstelik 11 meridyenlik isyanın karşısında polis copu da toması da duramazken, direniş bir halk önderi için devam ederken; Kürdistan halkı tüm kesimleriyle bütünleşmiş, AKP’lileşmiş Kürtler’e rağmen kendi kaderini belirliyor.

 

“Kurtuluş yok, tek başına” sloganları bugün pek aciz ve cılız; Kürt halkı kendi kurtuluşunu yaratıyor; belki Fanon’dan ilham alıyorlar ve bizim olmayan, bizim almaya asla cesaret edemeyeceğimiz bir dünyanın ateşiyle aydınlanıp ısınıyorlar; onların ateşi Marmara’da bir adada; onların Güneşi Marmara’da bir adada. Bir halkın güneşinden güçlü olduğumuz yanılgısından vazgeçip, kendi kara bulutlarımıza silahlarımızı çevirme vakti, kara, bıyıklı ve katil bulutlara…