Pazar günü düzenlediği basın toplantısından bir süre sonra Leyla Zana ile kısa bir telefon görüşmesi yaptım. Kendisini İrlandalı Gerry Adams’a benzetmemden memnun olmamış. Başbakan’la görüşmesinden söz ederken çok heyecanlıydı. Ne yapmak istediğini “Karanlıkta bir kibrit çakmak istedim” sözleriyle özetledi.

Güzel ve isabetli bir benzetme. Fakat malum burası Türkiye, iyi olan hiçbir şey cezasız kalmıyor! Bir kibrit çöpünü söndürmek için dört bir yandan olay mahaline itfaiye araçları sevk ediliyor!

Örneğin dün Hürriyet Gazetesi’nin iki önde gelen yazarı, Ahmet Hakan ile Taha Akyol, birbirlerinden tam farklı açılardan Zana’nın girişiminden hiçbir şey çıkamayacağını ilan ettiler ve noktayı koydular.

Ahmet Hakan daha 15 Haziran’da “Bir bel bağlayıcı olarak Leyla Zana” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Orada “Umudum Erdoğan’dadır. Umudumu yitirirsem çeker giderim” demesini Zana’nın “çapına ve kıratına” yakıştıramamış ve şöyle devam etmişti: “Hayatını mücadeleye adamış bir insanın, umudunu tek bir kişiye bağlaması büyük bir ricat değil midir? Hani nerede azim? Hani nerede dayanıklılık? Hani nerede demokratik mücadele sabrı? Hani nerede kendine güven?” A. Hakan dün de “Leyla Zana başaramaz” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve Zana’yı bu kez kendine güven duymamakla değil, tam tersine “aşırı özgüven” sahibi olmakla eleştirdi.

Hakan, Zana’nın Kürt siyasi hareketiyle arasına mesafe koymakla yanlış yaptığını söylüyor ve sonunun Kemal Burkay’a benzeyebileceği uyarısında bulunuyor. A. Hakan’ın, Zana’nın Kürt hareketi içindeki yerini tam olarak kavrayamadığını ve son çıkışı nedeniyle bu hareket içinden ona yönelen kimi itiraz ve eleştirilere özgül ağırlıklarından çok ötede bir anlam yüklediğini düşünüyorum. Hele Zana’nın arkasına kitle desteği almadığı, örneğin Türkçe bilmemesine rağmen KCK yöneticiliğinden tutuklanan 75 yaşındaki teyzeye sahip çıkmadığı eleştirisini son derece haksız buluyorum. Şöyle ki, şu an TBMM’de bulunan Kürt milletvekilleri içerisinde Leyla Zana gibi halkla iç içe olan, onlarla yaşayan az kişi bulunur. Zaten Kürt hareketi içinde Zana’dan pek hoşlanmayan kesimlerin onu açıkça hedef alamamalarının temel nedeni de onun bu popülaritesidir.

Hükümetin hayal kırıklığı

Bir diğer Hürriyet yazarı Taha Akyol da dün, tam karşı açıdan, AKP hükümeti tarafından Zana’ya bakmış ve “Kürtlerin çok büyük çoğunluğu diyalog yoluyla çözüm istiyor. Leyla Zana bu toplumsal ihtiyacın sözcüsü olabilseydi iyi olurdu ama olamadı maalesef” diye kesin hükmünü vermiş.

Akyol’a göre Zana’nın Pazar günkü basın toplantısında söyledikleri onun hakkında hükümette güvensizlik yaratmış, “politik olgunluğa sahip bir muhatap olabileceği konusunda beliren umutlar kaybolmuş.”

“Bir bakan”la görüşüp “Ankara’da birçok kimse Zana’nın ‘Silah Kürtlerin sigortasıdır’ sözünü hatırladı. Eski Leyla Zana, Hürriyet’teki açıklamalarında görülen yeni Leyla Zana’yı pek çabuk soldurdu maalesef” diye yazan Akyol’un, Zana’nın görüşünü merak etmemesi son derece manidar.

Ahmet Hakan Zana’yı Kürt hareketinden bağımsız davranmakla, Taha Akyol ise tam tesine bağımsız davranamakla eleştirip aynı noktada birleşiyorlar: Leyla Zana bitmiştir.

Ben de, işte tam da ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmadığı için Zana’nın yaktığı kibrit çöpü belki önümüzü aydınlatabilir diyorum ve umuyorum.