Aslında her şey bir heykelin yıkılmasıyla başladı.

Taştan bir heykeli kendi ikbaline ve iktidarına düşman gören ceberut anlayış, o günden başlayarak demokrasinin canına okumaya başladı.

O günden sonra, intikam arzusu koyakları dolduran gölge misali artarak ilerledi, ta ki bitimsiz karanlık bizi esir alana kadar.

''Ucube'' denilerek parçalanan o heykel, vicdanını yitiren bir toplum olmanın adıydı aslında.

Zira zorbalıkla talan edilen bir emek vardı ortada.

''Ucube'' olan o zorbalıktı.

*********

''Barışın Başbakan'ı'' manşetleri, ''Paşasının Başbakan'ına'' evrildi. Sonrası toz duman, sonrası ''Kof Kabadayılık''...

İçten içe bir kaos ortamı bütün ülkeyi esir aldı.

Belirsizlik değildi hayır! Sıkıntının, sömürünün ve hukuksuzluğun sebep olduğu bir kargaşaydı bizleri esir alan.

*********

Trabzon'da Öcalan'ın idam edilmesi hususunda Türk'ün gururunu okşayan "Muhafazakâr irade" meğer Kürt sorununun çözümü için "baldıran zehiri" içecek kadar demokratmış!

Roboski'de çoğu çocuk 34 insanı alçakça katleden anlayışın da yine bu "omurgasız irade" olduğunu o gece ve ertesi bütün gecelerde gördük.

Bir akşam vakti bütün ulusal kanallarda ağlayan bir adam gördük, bizler de inandık ve duygulandık!

Mısır'da öldürülen bir kız çocuğu için ağlıyordu, geceleri uyuyamadığını, bu zulmü kabullenemediğini hislenerek söylüyordu.

Nasıl da sahiciydi!

Miting meydanında şuursuz kalabalığa "evladı öldürülmüş bir anneyi" yuhalatan "iradenin" acımasızlığını, o kahredici pervasızlığını gördük sonra!

Yanıldığımızı anladık.

********

Unutmaya çalıştık, niyetliydik buna!

Olmadı işte yapamadık!

Bu bizlerin basiretsizliği değildi, hoyratça tekrarlanan acıların eseriydi...

''Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz'' der, Stefan Zweig.

İyi de vicdanı konuşturmaya mecal yok ki!

Daha da kötüsü vicdan yok...

Bir anne, çocuğunun parçalanmış bedenini etekliğinde toplarken yitirdik vicdanımızı.

Bir çocuğa 12 yaşında 13 kurşun sıkılırken, bir anne ''ehli sünnet'' meydanların halkı tarafından yuhalanırken yitirdik insanlığımızı.

Hislerimiz, heveslerimiz ve insan olan ne varsa yitip gitti...

**********

Gelecek nesiller bu garip zamanları; her şeyimiz vardı ama hiçbir şeyimiz yoktu diye okuyacaklar muhtemelen.

Haksız sayılmayacaklar, zira acıya dair her şeyimiz var ama hiçbir şeye sahip değiliz.

**********

Soma'da öldürülen madencileri mi sayıklasam yoksa ''bin odalı'' sarayın gölgesinde ayağındaki yırtık lastiklerle madende ölen evladının cenaze namazını kılan babanın sefaletini mi!

Peki ya İstanbul'un kalabalığında vurulan, Ankara'nın dehlizlerinde unutturulan Hrant Dink cinayeti?

Hrant'ı katleden alçakları mı yoksa onları kollayan devlet erkanını mı lanetlemeliyiz?

''Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz''.

**********

Bütün bu acıları nasıl yorumlamalı?

Ömürlerince yapmış oldukları biricik doğrularını inkar ederek kendilerine ''kullanışlı aptal'' diyen iktidarın kadrolu gazetecilerinin dediği gibi siyasi pragmatizmle mi geçiştireceğiz yaşananları?

İyide hangi pragmatizm beceriksizce körüklediğimiz Suriye iç savaşını açıklayabilir?

Savaştan önce kendi çıkarını despotizmle tahkim eden bir diktatör vardı. Buna karşın umutlar da vardı, beklentiler ve özlemler vardı, hiç yoktan telaşsız yenilen kuru ekmek vardı...

En mazlum yaşayan ''kimliksiz Kürtlerdi'' lakin onların da kaygıları ve acıları bugünki gibi değildi.

Kanlı iç savaşın seyri beter yaptı Suriye’yi.

Bugün yine bir diktatör var, bunun yanında talan var, nüfusunun yüzde 10'u ölen, yüzde 35'i göçen bir ülke var, ulu orta kesilen kafalar, yakılan bedenler var...

Kendilerine sözüm ona Müslüman diyen barbarların ''utandırdığı'' insanlar var.

Pazarlarda Arap şeyhlerine satılan, IŞİD barbarlarına ganimet olan kadınlar var.

''Bin odalı sarayın'' hangi odasına sığdıracaksınız bunca acıyı?

Pragmatizm buysa, Kürtlere, Alevilere, Ermenilere, sizden olmayan Türklere, vicdanıyla hayata bakan ötekilere reva gördüğünüz muamele neyin nesi?

Matah bir şeymiş gibi övünmeleriniz, mütehakkim tavırlarınız, ikiyüzlülükten ibaret duygularınız neyin nesi?

**********

Gelecek nesiller bu garip zamanları; her şeyimiz vardı ama hiçbir şeyimiz yoktu diye okuyacaklar muhtemelen.

Haksız sayılmayacaklar, zira acıya dair her şeyimiz var ama hiçbir şeye sahip değiliz.