Yiğit dediğin gücünü kalabalıktan alıp, yalnız kaldığında pısıp estek köstekle paçayı kurtarmaya çabalamaz.

Yiğit dediğin sözünün arkasında durur. 

Bir mitinge  katılıp ön saflarda yer tutup, “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” pankartı taşıdıysa, kameraları görünce o pankartı herkesin gözünün içine sokmacasına yukarı kaldırdıysa, sorguya alındığında “Valla birileri elime tutuşturdu. Kimler olduğunu bilmiyorum” diye suçu “meçhul bir fail”in sırtına atıp paçayı kurtarma ödlekliğine düşmez...

Darbeciliğe kalktıysa “Evet, ülkenin kurtuluşunun darbe yapıp yönetimi ele almakta olduğunu gördüm ve onun için kolları sıvadım” der. Ödemesi gereken bir bedel varsa gözünü kırpmadan öder.

Günlerdir kalabalıkta ya da arkasını sağlama aldığını sandığında bir yiğitmişcesine kostaklanıp, iş sarpa sarıp yargıç karşısına dikildiğinde  kendisinin bile inanmayacağı yalanların ardına saklanmaya çalışanlara tanık oluyoruz.

Yiğitliği böylesine paçavra edenler sadece mide bulandırıyor.

*    *    *

Önce şu Hocalı mitingi...

Hatırlayın 26 Şubat’ta Ermeni askerlerin Dağlık Karabağ’daki Hocalı kasabasında 600 Azeri sivili öldürmelerini protesto amacıyla bir miting düzenlenmişti. Ama miting bir cankırımını protesto etmek üzere değil, Hrant Dink’in öldürülmesinin beşinci yılında çok büyük bir kitlesel gösteriyle anılmasına bir tepki, bir rövanş olarak örgütlenmişti. “Milliyetçilik” terimi ile bile açıklanamayacak, düpedüz ırkçı ve intikamcı bir zihniyet Taksim Meydanında kol gezmişti. Ogün Samast’ın beyaz beresini kafasına geçirip  dolanan ırkçı-faşistleri, belleklere kazınan o panktartı unutmak mümkün mü: “Hepiniz Ermenisiniz. Hepiniz piçsiniz...”

Bu tartışmasız nefret söylemi insan hakları örgütlerinin inatçı tepkileri ile karşılaşınca ve  ardarda suç duyuruları yapılınca  İstanbul Emniyet Müdürlüğü harekete geçti ve ikisi kadın dokuz “yiğit”i gözaltına aldı. Yiğitler polis ifadelerinde aynen şöyle dediler:

- Biz protestoya katıldık. Beyoğlu'na girerken elimize tutuşturulan dövizleri taşıdık. Kimlerin verdiğini bilmiyoruz...

Haydi bir daha okuyun: Ne yazıyor bu Tırmık’ın başlığında?

*    *    *

Şimdi de 28 Şubat yiğidi...

Çevik Bir’den söz ediyorum.

Bir darbe (“Post modern darbe” diyorlar ya hani) girişiminin saklanacak yanı kalmamış. Belgeyse belge; ıslak ya da kuru imzalı emirse emir. O dönemde vatan kurtaran aslan rolünü iyiden iyiye benimseyip gazetelere andıçlar yolladığını, siyasetçilere emirler yağdırdığını kabul ediyor. (Hoş etmese ne yazar; her şey ortada ve belgeli).

O da inkar etmedi. Savcılık ifadesinde önüne konan belgeleri kabul etti. Ama ardından ekledi:

“...Hükümetin, Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) ve zamanın Başbakanı'nın emir ve talimatlarını uyguladım. Suçsuzum...”  

Eh, eğer doğruysa, sahiden suçsuz olması gerek. Öyle ya Anayasal kurumlar emir vermiş, o da asker disiplini içinde emirleri uygulamış...

Ama doğruysa...

T24 tayfasının çalışkan ve akıllı habercisi Hazal Özvarış, henüz ortaokula gittiği yıllardaki bir olay için arşivlere dalıp gerçeği ortaya çıkarıverdi. 28 Şubat’ın beyni, asıl “komutanı” Oramiral Güven Erkaya, anılarını derlediği ve 2001’da yayınlanan kitabında aynen şöyle yazıyor:

“...Genelkurmay’da bir grup kurulmasını Genelkurmay Başkanımıza ben teklif ettim ve Genelkurmay başkanımızın talimatıyla bu grup, Batı Çalışma Grubu olarak Genelkurmayda kuruldu. Bundan Milli Güvenlik Kurulu’na başbakana falan haber verdik mi? Hayır. Gerekmezdi de...

Emekli orgeneral Çevik Bir ne diyor, merhum oramiral Güven Erkaya ne diyor?

Haydi bir daha okuyun: Ne yazıyor bu Tırmık’ın başlığında?