Savaş çığırtkanlarının istediği oldu. “Açılım” yapma iddiasındaki AKP iktidarı, bilerek ve isteyerek – bazılarının iddia ettiği gibi PKK'nin zorlaması ile değil - Çiller-Ağar dönemi politikalarına döndü. AKP hükümeti bizim vergilerimizle, bizim eğitimimizden, sağlığımızdan kısarak alınan silahlarla, Sezgin Tanrıkulu'nun deyimiyle “askeri vesayetin baskısıyla veya yönlendirmesiyle değil, tamamen sivil iradeyle ‘savaş’ kararı” vererek “ilk sivil savaşı” başlattı. AKP'nin destekçileri demokratik açılım yapabilmek için böylesi askeri operasyonların gerekliliğindeki ısrarları ile ve açılımın güvenlik boyutu gibi kavramsallaştırmalarla adeta kamuoyu ile dalga geçiyor. Demokratikleşme ve barış için askeri operasyon, şiddet uygulamak, öldürmek, katletmek deyince akla ABD ve İsrail'in devlet politikaları geliyor... Bu süreçte, ülkemizdeki ABD ve İsrail düşmanlarının nasıl da onlarla aynı kafaya sahip olduğunu görüyoruz. Bugün Kürt sorununun çözümün gerçekleşmesi için askeri operasyonların gerekliliğini savunanlar, Filistin sorununun çözümü için El Fetih'in, Hamas'ın yok edilmesini savunanların, İkiz Kulelerin intikamı bahanesi ile Afganistan'ı, Irak'ı vuranların ruh ikizleridir. Onlar yerli Bush'lar, Cheney'ler ve Rumsfeld'lerdir... Yerli neo-conlardır...

Askeri operasyonların ardından “sivil” siyasetçi Hasan Celal Güzel “Ha şöyle! Devlet olduğumuzu anlayalım...” diye böbürlenerek bu saldırganlık siyasetinin ne boyutlara vardığını gözler önüne serdi. Süreç bu noktaya gelirken Türk-İslamcı resmi ideolojinin gazetesi Zaman ile Almanya’da nefret söylemi ve ırkçılık gerekçesiyle kapatılan Yeni Akit adeta hükümete danışmanlık hizmeti verdi. Hüseyin Gülerce, operasyonlar başlamadan önce, “Yeni Türkiye, terörün belini bu defa kıracak. Bu defa yetki, sorumluluk, inisiyatif sivil hükümette olacak. Gulyabaniler, çeteler, karanlık odaklar kontrolünü kaybedecek. Terörle ilk defa, "Büyük Türkiye"ye yaraşır bir mücadele verilecek. Devletin gücünü zaafa uğratanlar devre dışı kalınca, sivil iradenin kontrolündeki polisin, jandarmanın, özel askerî birliklerin ahenkli çalışmalarıyla neler yapılacağını dost düşman herkes görecek...” sözleriyle “sivil” militarizmi kutsayarak, tehditler yağdırdı. Yine, Yeni Akit yazarı Yener Dönmez “Cesur yapısal reformlar, cesur demokratik adımlar, cesur silahlı mücadele...” diye operasyonları kışkırtıyordu. Başbakanın uçağına bine bine daha da cüretkar hala gelen bu şahıs Başbakana, “Milliyet, Taraf ve Hürriyet gibi gazetelerin terör örgütünün propagandasına hizmet eden yayınlarına asla müsaade edilmemeli. Başta Osmanlı’yı maceradan maceraya sürükleyen İttihat Terakki’nin Mason Paşası’nın torunu Hasan Cemal ile Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Oral Çalışlar, Mehmet Ali Birand, Ece Temelkuran, Ruşen Çakır, Can Dündar, Nuray Mert, Mehmet Altan ve Taraf yazarlarının tümünün açılım masallarına prim verilmemeli. İmralı’daki cani bir şekilde susturulmalı...
Bunun için gerekirse yeni hukuki düzenlemeler yapılmalı. Açılımcılar da artık susmalı...” biçiminde tavsiyeler de bulunuyordu. Ne yazık ki bu tavsiyeler birer birer gerçekleşiyor, ama işin daha da vahim yanı, bu şahsın hedef gösterdikleri arasında olan Taraf yazarlarının büyük çoğunluğunun bu faşizan zihniyetle hesaplaşmak yerine BDP ve sol ile uğraşıyor olması...

Yerli neo-conların yeni hedefi Hakkari... 12 Eylül öncesi Fatsa'nın hedef haline getirildiği gibi, şimdi de Hakkari hedefte... Zaman gazetesinde sürekli, Hakkari ile ilgili, “PKK, şehirde kimlik kontrolü yapıyor” gibi haberler çıkıyor. Yeni Akit, Bağış'ın açıklamasını "Paris'in Güvenliği Hakkari'de Başlar" biçiminde manşet yapıyor. AKP-Cemaat koalisyonunua yakınlığı ile bilinen irili ufaklı internet sitelerinde Hakkari'ye müdahele edilmesi gerektiği yönünde haberler çıkıyor. Osman Pamukoğlu ile söyleşiler yayınlanıyor ve Osman Pamukoğlu'nun ağzından “Hakkari elden çıkmış” manşetleri atılıyor. Bu saldırgan siyaset aşırı milliyetçilerden de destek bulmakta gecikmiyor. MHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin, "Güneydoğu halkı teröre karşı yüreklendirilmedikçe PKK'nın psikolojik üstünlüğü kırılamaz. Bu konuda tedbirler bir an evvel alınmalıdır. Öncelikli tedbir ise Olağanüstü hal ilanıdır. Başka çare kalmamıştır. Hakkâri, Terzi Fikri’nin Fatsa’sına dönmüştür, devlet yoktur. Halk olmayan devletin nesine yardımcı olacaktır.” diyerek Demirel'in “Çorum'u, Maraş'ı bırakın, Fatsa'ya bakın” deyişini hatırlatıyor. 12 Eylül öncesi ülkede kan gövdeyi götürürken, sükunetin ve özyönetimin egemen olduğu Fatsa'ya yapılan Nokta Operasyonu'nun nasıl bir devlet terörüne dönüştüğünü hatırlayanlar ve bilenlerin, bugünkü kışkırtmalar karşısında kanı donmaktadır. Yerli neo-conların böyle bir çılgınlığa girişmesini engellemek zorundayız. Şiddet çözüm değildir diyen kim varsa bu kışkırtmanın karşısında durmalıdır. “Sivil” iradenin böylesi bir saldırganlığının vebalinden, kimse BDP'yi, blok milletvekillerini suçlayarak kurtulamayacaktır...