Bu ülkede her kim ki “Konu yargıya intikal etti, fazla konuşmak istemiyorum” derse bilin ki konu hakkında en çok o konuşacaktır. Zira yurdum insanının “Konu yargıya intikal etti, fazla konuşmak istemiyorum” demesi “Günaydın” demesi “Hayırlı işler, Cumanız mübarek olsun” demesi gibi bir şeydir artık.

Öyle ya adamın birine “Hayırlı işler” demişsindir ama adamın hiçte işi hayırlı gitmemiştir o gün. Ama olsun sen demişsindir artık. Düşünsenize “Günaydın” dediğiniz birinin yarım saat sonra trafik kazasından morga kaldırıldığını, ya da “Çok yaşa” dediğiniz birinin bir gün sonra bir çukura düşüp öldüğünü. Bu da öyle bir şeydir işte. Birçoğu için “Konu yargıya intikal etti, konuşmak istemiyorum” demek kalabalık bir otobüste tutunacak yer bulmaya çalışan birinin “İlerleyin beyler” demesi gibi bir şeydir aslında. Zaten birçoğu için de “ilerleyin beyler” kelimesi otobüsün içinde ilerlemekten ibarettir.  

Tamam ama ne kadar konuşacaksın? Bununla ilgili bir süre mi var. Örneğin evindeki ayakkabı kutusundan milyon dolarlar çıkan genel müdürün yargıya intikal eden konusu hakkında bir insanın ne kadar konuşabilme hakkı vardır? Yasalar, en fazla 3 dakika konuşabilirsin gerisi yasak mı diyor örneğin. Ya da konusu yargıya intikal eden konular hakkında konuşabilmek için ulemalardan fetva mı almak gerekir? Caiz değil midir mesela? Nedir yani durum?

Kaldı ki bu söylem yeni bir şey de değildir. 90’lı yılların başında henüz öğrencilikten yeni kurtulmuşken siyasi faaliyetlerimden dolayı yolum Ulucanlar Cezaevinin 4’nci koğuşuna düşmüştü.  Kimler gelmemişti ki daha sonra. Bırakın Kürtçe konuşmayı “Ben Kürdüm” demenin öldürülme sebebi olduğu günlerde Vedat ağabey ( Vedat Aydın ) basın açıklamasını Kürtçe yapmış, Avukat Zeki Okçuoğlu da konuşmayı Türkçe’ye çevirmişti. Sırf bu yüzden 2 yada 3 ay kalmışlardı bizlerle.

Ana Dev Yol davasından ağabeylerimiz vardı cezaevinde. Birçoğu yaklaşık 15 yıldır cezaevindeydi. Ulucanlar Cezaevi Türkiye’nin reviri olan sayılı cezaevlerinden birisi olduğu için başka cezaevlerinden muayene olmaya gelen tutsaklar vardı. Mahmut ağabey onlardan biriydi sadece. Sohbet esnasında anlatmıştı. İlk yakalandığında sorguda polise hiçbir şey söylememiş. Aylarca işkencede kaldıktan sonra mahkemeye çıkmış. Hâkim bir sürü şeyler sıraladıktan sonra “Ne diyorsun” diye Mahmut ağabeye sormuş. Mahmut ağabey de gülümseyerek, konu yargıya intikal etti konuşmak istemiyorum demiş.

Kuşkusuz siyasi bir tavırdı bu. İçinde hile ve düzenbazlık olmayan bir tavırdı. Oysa günümüzde hiçte bu anlamda kullanılmıyor bu cümle. Televizyonların tartışma programlarına dikkat edin, konukların birçoğu sözlerine “Konu yargıya intikal etti, konuşmak istemiyorum” deyip saatlerce konu hakkında konuşuyor. Hani “Konuşmak istemiyorum” demiştin?

Nerden mi aklımıza düştü bu. Malum geçtiğimiz günlerde Ali İsmail Korkmaz ve Mehmet Ayvalıtaş’ın mahkemeleri görüldü. Kaç televizyon kanalı bu davaları haber yaptı, kaç gazete sayfalarında yer verdi bir başka konu ama Almanya yolculuğu öncesi havaalanında Başbakan’a sordu gazeteciler “Bu gün gözler Kayseri’de. Ali İsmail Korkmaz davası. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz” diye. O güne kadar Sivas katliamı davasından Roboski katliamı davasına, Ali Dibo davasından ayakkabı kutusundan çıkan milyon dolarların konuşulduğu davaya kadar yüzlerce kez konuşan Başbakan bu soru karşısında nedense yargıyı hatırladı ve “Yargı süreci, yargı süreciyle ilgili söyleyecek herhangi bir şeyim yok” dedi.

İşte böyle. İşlerine geldiği zaman yargı süreci diyorlar işlerine gelmediği zaman paralel yapı diyorlar. Neyse ki önümüzde yerel seçimler var. Hadi hep birlikte biz de konuyu sandığa intikal ettirelim!