Yok aslında kimse yoklama yapmıyor.
Bugün gelmezsen “Yok” yazarım diyen de yok!
Ama o terk etmiyor Yüksel Caddesini.
Aslında terk etmediği sadece Yüksel Caddesi değil Veli’nin, bu günlerde yüreğe, emeğe ve belleğe hitap eden o kadar az insan var ki.
Bunların her birine ayrı ayrı ama aynı gönülden hitap ediyor Veli.
***
1990 ve 2000'li yıllarda Ankara’da eski çöplüğün üzerindeki gecekondular dozer ve polisler eşliğinde bir bir yıkılırken, benim çocukluğuma denk gelen 80’li yıllarda devrimci abi ve ablalarımızın peşine takılarak çöplüğün bizzat kendisinin kaldırılması için Belediye binasına baskına gitmiştik.
Kimimiz onların peşinden yürüyerek, kimimiz kucakta, kimimiz ise dişimiz tırnağımızla “Çöplükte yaşamak istemiyoruz” diye haykırmıştık.
Ben 1990 ve 2000'li yıllarda gecekonduların yıkılmasına karşı yapılan eylemlerde yoktum, Veli ise 80’li yıllara denk gelen bizzat çöplüğün kendisinin kaldırılması eylemlerinde yoktu.
Zira ben ondan önce yaşamaya başlamıştım aynı çöplüğün üzerinde, o sonradan gelmişti aynı çöplüğün üzerinde yaşamak zorunda kalmaya!
“Çöplük kaldırılsın direnişi de nedir” demeyin, benim için mücadelenin başlangıcıdır.
Bir çöplük direnişinde mesela arkadaşlarla çöplüğün üzerinde oyunlar oynarken bir gazeteci abimiz resmimizi çekip “Bunları gazetede yayımlayacağım” demişti.
Çok sevinmiştik tabi ama resimlerin birer kopyasının bizde de olması gerektiğini söyleyince Gazeteci “buraya bir daha geleceğimi sanmıyorum” diyerek bozmuştu tüm hevesimizi.
Oysa çöplükte yaşamak belki sağlığımızı bozuyordu ama aklımız birçok çocuktan daha iyi çalışıyordu.
“Siz o resimlerden birer tane çöpe atın abi, nasılsa bütün çöpler buraya geliyor ve biz hep buradayız” demiştim son kez bir poz daha verirken
***
Bazı sözlerin zamanında boşuna söylendiğini ya da geçerliliğinin olmadığını hayat gösteriyor bize.
Tabi dolu dolu yaşayanlar için geçerli bu, yoksa ekmeğini elinden alanlara karşı da susuyorsan bütün sözler senin için doğru ya da yanlış olsa ne fark eder ki!
Bize yıllarca “Her horoz kendi çöplüğünde öter” dedi büyüklerimiz!
Oysa bizler ne horozduk ne de o çöplük bizimdi.
Ama direndik ve kaldırttık sonunda o çöplüğü.
Bir de sürekli bize “Bir elin nesi var iki elin sesi var” derdi eskiler!
İşte Veli Saçılık bu tabuyu da yıktı.
Önce cezaevinde kolunu kepçeyle kopardılar Veli’nin.
Yılmadı, yıkılmadı, direndi, okudu, işe girdi, evlendi, çocuğu oldu Veli’nin.
Örnek bir insan, örnek bir baba oldu.
İşe girdi haksız yere işten atıldı.
“Bir elin nesi var iki elin sesi var” sözüne inat çoğu zaman tek koluyla tek başına direndi.
Milyonların sesi oldu
***
Tuzluçayır Natoyolu’ndan tüm yurda oradan da dünyaya uzanan bir direncin emeğe yansıyan haykırışıdır Veli.
Şimdi o ekmeği için, emeği için, geleceği için; ekmeğimiz, emeğimiz, geleceğimiz için Yüksel Caddesinde her gün direniyor.
Ve kim ne zaman nerede “Nasılsın” diye sorduğunda “Kazanacağız” diye cevap veriyor.
Yılmadan.
Usanmadan.
Bıkmadan.
“Kazanacağız” diyor.
“Kazanacağız.”