Genel olarak medya kuruluşlarının, özel olarak gazetelerin siyasi partilerle ilişkilerinin nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği tartışması, genel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde daha fazla anlam kazanıyor. Bu nedenle, Koç Üniversitesi’nden Prof. Ali Çarkoğlu ile Sabancı Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Gözde Yavuz’un kaleme aldığı ve Turkish Studies (Türk Araştırmaları) adlı bilimsel dergide yer alan “Basın-Parti Paralelliği: Bireysel düzeyde bir değerlendirme” başlıklı makale bizlere epey ilginç bulgular sunuyor.

Makale “basın-siyasi parti paralelliği” (BPP) kavramı üzerine kurulmuş. Bu, basın-yayın organlarının siyasi partiler ile yakınlaşmasından doğan partizanlık derecesini tanımlamak için geliştirilmiş bir kavram. Yazarlar, son dönemde sektörde önemi artan ticarileşme ve profesyonelleşme süreçleri sonunda siyasi partiler ile basın arasındaki ilişkilerin ciddi bir yapısal dönüşüme uğradığını vurguluyorlar. Günümüzde objektif ve profesyonel basın geleneğinin norm haline geldiğini, bununla birlikte partizanlığın, patronaj ilişkileri, gazetecilerin bireysel olarak kurdukları siyasal bağlar, gazetenin içeriğinde ağır basan tek yönlü siyasal görüşler veya okur kitlesinin homojen siyasal eğilimleri üzerinden kendini göstermeyi sürdürdüğünü söylüyorlar.

Çarkoğlu ve Yavuz, bu makaleye temel oluşturan veritabanını 2002 ve 2007 genel seçimlerinden önce yürütülmüş olan saha çalışmalarında yüz yüze görüşmelerle tüm ülke genelini temsil yeteneğine sahip örneklemler üzerinden elde etmişler. Bu iki saha çalışmasında da seçmenlerin parti tercihleri ile en sık okudukları gazeteler tespit edilmiş.

Şaşırtıcı olmayan bulgular

Bu iki soru temelinde dökümü verilen sonuçlar pek şaşırtıcı değil. Örneğin, gerek 2002 gerek 2007 seçimlerinde Cumhuriyet okurlarının yaklaşık yüzde 60’ı CHP’ye Zaman gazetesi okurlarının yine yaklaşık yüzde 80’i AKP’ye oy verdiklerini söylüyor. Hürriyet ve Sabah gazetelerinde ise her iki seçimde de AKP’ye oy verdiğini söyleyenler yüzde 43-49 aralığında en geniş grubu oluşturuyor. İki seçimde de Zaman gazetesi dışındaki benzer gazetelerden oluşan muhafazakâr gazeteler grubunda özellikle Saadet Partisi’nin payı diğer gazetelere göre daha yüksek, ancak tam da bu nedenle, AKP seçmeninin payı örneğin Zaman gazetesinde gözlenenin altında.

Makaleden bazı dikkat çekici bulgular vermeye devam edelim: Milliyet gazetesi okurları içinde CHP’ye oy verdiğini söyleyenler 2002’de 2007’ye göre oldukça yüksek iken 2007’ye gelindiğinde aynı gazete okuru içerisinde AKP’ye oy verdiğini söyleyenler CHP’ye oy verdiğini söyleyenlerden daha yüksek. 2002’de MHP seçmeni Posta ve spor gazeteleri grubunda daha belirgin iken 2007’ye gelindiğinde Milliyet okurları içerisinde yaklaşık yüzde 20 civarında bir MHP seçmeni gözleniyor. AKP seçmeni Posta okurları arasında 2002 seçimlerinde ancak yüzde 41 düzeyindeyken 2007’ye gelindiğinde bu pay yüzde 64’e çıkmış. Sonuçta Posta’nın, 2007 yılında muhafazakâr gazeteler ve Zaman’ın ardından en yüksek oranda AKP’li seçmeni okurları arasında bulundurduğu gözleniyor.

Hangisi daha partizan?

Makalede Zaman ile Cumhuriyet arasında çarpıcı bir kıyaslama yer alıyor. Buna göre Zaman okurları arasından ikiden az sayıda yaklaşık eşit büyüklükte parti grubu bulunurken Cumhuriyet okurları arasında yaklaşık eşit büyüklükte ikiden fazla parti grubu çıkıyor. Zaman gazetesi okurları 2002 yılı için yüzde 80 AKP’ye ve yüzde 9 da ANAP-DYP’ye oy verdiğini söylüyor. Yani orta-sağdan farklı bir ideolojik sese okur kitlesi açısında pek yer kalmıyor. 2007’ye gelindiğinde Zaman gazetesi okurlarının yüzde 83’ü AKP ve yüzde 9’u da MHP’ye oy verdiğini söylemiş, yani yine yüzde 92 gibi bir okur kitlesi orta-sağ seçmen olarak tespit edilmiş.

Yazarlar 2002’den 2007’ye gelindiğinde her gazetenin kendi içinde ya pek değişime uğramadığını ya da gitgide daha az sayıda parti seçmenine hitap ettiğini saptamışlar. Ancak “Okur kitlesi partizan olarak daha homojen hale gelen gazetelerin içeriklerinde de o parti kitlesine hitap etme kaygısıyla taraflı bir yayın yapılmakta mıdır?” sorusunun cevabı için henüz ellerinde sistematik olarak toplanmış bir veri olmadığını belirtiyorlar.

Ama bu sorunun cevabını vermenin pek zor olduğu söylenemez. Ne dersiniz?