Birikmiş öfkelerin ve yanılgıların olduğu kadar umudun filizlerini de beraberinde taşıyan bir söz.

Dile pelesenk bu slogan sanırım şimdi mânâ kazandı.

Doksan yıllık cumhuriyetin ganimetlerini pay eden iki büyük "yiyici" gücün parçalanması bu söze mânâ veren dirençle gerçekleşme safhasına geldi.

HDP'nin seçimlere parti olarak girme kararı bir anlamda hem bu umudun yaratıcısı hem de taşıyıcısı olma sorumluluğunu beraberinde getiriyor.

Dilerseniz önce ganimetleri pay edenler üzerine konuşalım.

Kemalizm ve siyasal İslâmcılık...

HDP'nin parti olarak seçimlere girme kararı Kemalizm'den beslenen CHP'yi ve siyasal İslamcılıktan beslenen AKP'yi şimdiden bozguna uğrattı.

Yıllardır dindar milliyetçilerle laik ulusalcılar arasında el değiştiren statüko ilk kez "sistemin ötekileri" tarafından sarsılmaya başladı.

Bu sarsıntı tabi olarak "yiyici statükoyu" kaygılandırıyor.

Bir tarafta Kemalizme saplanıp din düşmanlığı yapanlar öte tarafta fanatik dindarlığı millete dayatıp laiklikle savaşanlar var...

İkisi de ırkçı, ikisi de tahakkümcü!

İkisi de devletin bekası diyerek kendilerine rant kapısı aralıyor.

CHP kurucu ideolojinin devamıyız diyerek, AKP hakim inancın temsilcisiyiz diyerek o muhteşem pervasızlığı ve bencilliği sergiliyor.

Doğrusu sosyolojik olarak cumhuriyetin kazanımlarını ve ganimetlerinin pay edilmesini değerlendirmeye başladığımızda iki farklı yapı görmek mümkün değil.

Ulusalcısı, ulusalsızı, muhafazakârı, milliyetçisi, fanatik dindarı, bunlar bir bütün olarak nemalanmayı becerdiler ve "ötekilere" karşı birlikte hareket etmeyi inanç gibi benimsediler.

Milleti silindir gibi eden düzenin adını Kemalizm olarak nitelersek, dindarlar da bu bozuk çarkın, bu sömürünün paletleri oldular.

Bunu cumhuriyet tarihi boyunca hiç ıskalamadan yaptılar.

Yıllar yılı "ulusalcı yiyiciler" işkencenin kanununu yaptılar, dindarlar da mütemadiyen bunu uyguladılar. Zaman zaman "namaz molası" verseler de geri adım atmadılar, bırakmadılar, terk etmediler mevzilerini...

Tahammülsüzlük ve demokrasi kültürünü iğfal etme iki "yiyici gücün" ortak noktası oldu hep.

Üstünlük ve sahiplik duygusu öylesine iliklerine işlemiş ki, karşılaştıkları her direniş onlara yakışık almaz bir isyan ve her yönüyle cezayı hak eden bir hakaret olarak görülüyor.

Yiyiciliği "saplantıya dönüşmüş bir başarı hikayesi" olarak görüyorlar.

Entelektüel anlamda mutlak bir cahilliğin, bitimsiz bir tembelliğin tutsağı olduklarını anlamak için yoğun bir çabaya gerek bile yok.

Bunu yaşam biçimi haline getirdikleri ikiyüzlülükten, ölenin kimliği üzerinden ölümün haklılığından bahseden pervasızlıklarından, berrak suya düşen kitap gibi okuyup anlayabiliriz.

İşte HDP'nin seçimlere parti olarak girme kararı bu cehalete, bu saplantılı hastalığa meydan okumadır.

Kaldırım taşı sökerek devrim getireceğine inanan romantikler de, AKP'ye eşsiz bir zulüm alanı açan mütedeyyin insanlar da, demokrasi vaadiyle AKP'ye kredi açan ancak yarı yolda trenden atılan liberaller de "utangaç gelin" havalarından sıyrılıp HDP'ye destek vermelidir.

Bu yönde alacakları tutum bir anlamda geçmişteki yanlış tercihlerine kefaret olacaktır.