AKP’nin Kürt sorununda “Yeni strateji” diye adlandırdığı proje önce kaynağın adını açıklamamak koşuluyla bir kaç Ankara gazetecisine aktarıldı. AKP’nin Bülent Arınç gibi güçlü bakanlarının bile bu projeden habersiz oluşları kamuoyunda kuşku yarattı. Ama Başbakan yurtdışına giderken havaalanında, yani ayaküstü açıklama yaptı ve projenin gerçek olduğu anlaşıldı.

Başbakan “Terör örgütü ile mücadele, siyasal uzantısı ile müzakere” diye özetlediği yeni strateji, PKK ve İmralı ile görüşmeler yapılmayacağını, BDP ile yapılacağından ibaret. Ondan ötesi şimdilik bilinmezlik sisi içinde.

Taraf gazetesi dün “Üst düzey bir BDP yetkilisine” dayandırdığı haberinde BDP’nin görüşmelerde Kürt tarafını temsil etmeyi önerisini benimsediğini, ciddiye aldığını ve buna hazırlandığını yazdı. Haberin ardından yaptığımız bir kaç telefon görüşmesi haberin sağlam olduğunu kanıtladı.

Anlaşılan o ki Başbakan yurtdışı gezisinden dönünce BDP yöneticileri onunla görüşecek ve “Müzakerelerin nasıl yapılacağı”na açıklık getirmeye çalışacaklar.

Bu buluşma ve sonucu hem AKP projesinin ne kadar “yeni” bir strateji olduğunu, hem de Başbakan’ın Kürt sorununu sahiden çözmek isteyip istemediğininin test edilmesi anlamına gelecek.

Bir halk deyişi ile söylersek Başbakan üzüm yemek mi istiyor, bağcıyı mı dövmek istiyor, göreceğiz.

Nedir göreceğimiz?

AKP’nin strateji gibi cafcaflı laflar etmesini boşverin. Hükümetin Kürt sorununun çözümü için BDP ile, yani Kürt siyasal hareketinin legal (=yasal) örgütü ile konuşması zaten olması gerekendi. Hükümet Oslo görüşmeleri gibi dolambaçlı yollardan gittiğinde hem muhalefetin “Terör örgütü ile görüşüyorsun” diyen saldırıları ile karşılacağını, hem böylesi “gizli” görüşmelerin eninde sonunda kamuoyuna sızacağını hesaplaması gerekirdi. Bunu hesaplama basiretini gösteremedi.

Oysa BDP ile yapılacak görüşmelerde böylesi saldırı-eleştiri bombardımanı mümkün değil. Hükümet, ülkenin parlamentoda grup kuracak kadar güçlü bir siyasi partisi ile görüşecekti ve buna itiraz edeceklerle olsa olsa dalga geçilirdi.

Yani basiret yoksunu AKP zaman kaybetti. Hem de bir kaç ay değil bir kaç yıl. Kürt siyasal hareketin o zamanki partisi DTP’nin Meclise girip grup kurduğu 2007 seçimleri gözönüne alınırsa beş değerli yıl yitirildi...

*    *    *

Ancak yukarıdaki paragraflar “Geç de olsa doğru bir adım atılıyor” iyimserliği taşımıyor.

Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz haftalarda, aylarda BDP’ye karşı kullandığı üslup, dillendirdiği nitelemeler “Seninle görüşürüm ama önce önümde diz çök; PKK’yi lanetle; Öcalan’ı umursama. Bunlarda samimi olduğunu beni ikna edersen görüşürüz” anlamına geliyordu. Bu tutumun “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir ancak kaplanların kafesi de açıktır” demekten farkı yok.

Nitekim BDP’nin en sağduyulu (aslında solduyulu) siyasetçilerinden Gültan Kışanak uyardı:

- Başbakan bizimle müzakere etmek istiyorsa bu aşağılayıcı dilden vazgeçmeli...

Kışanak haklı. Başbakan BDP ile müzakere masasına oturulacağını söylerken bile ““Terör örgütü ile mücadele, siyasal uzantısı ile müzakere” cümlesini kurmakta sakınca görmüyor. Yanlış olduğunu bile bile hem de. BDP bir uzantı değil. Kürt siyasal hareketinin İmralı ve Kandil ile birlikte organik bir parçası ya da halkası.

Önümüzdeki günlerde AKP hükümetinin sorunun çözümünde içten olup olmadığı test edilecek dedim. Evet, test edilecek. Eğer samimi ise BDP temsilcilerinin (mesela Öcalan’ın avukatı olan milletvekili Aysel Tuğluk’un) İmralı’da Öcalan’la serbestçe ve sıkça görüşmesinin önünü açar ve BDP’lilerin Kuzey Irak’a gerektiğinde gidebilmelerini, görüşmeler yapabilmelerini engellemeye kalkmaz.  Ancak o zaman samimi olduğunu gösteren ilk adımları atmış olur.

Aksi takdirde...

Dedik a, aksi takdirde AKP “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir ancak kaplanların kafesi de açıktır” tabelası dikip sonra da “Biz görüşmelerden yanayız ama bakın BDP yan çiziyor” palavrasına inanacak saflıkta birilerini aramak zorunda kalacak...